Küntü(kenzen mağfiyen feahbebtü enuğrefe fehalaktül halka liurefe)
Türkçesi: Ben gizli bir hazine idim bilinmeyi arzu ettim. (marifetime muhabbet ettim de, bu kâinatı yarattım.)
Yukarıda kutsi hadiste de açıkça beyan edildiği gibi bu kâinatın yaratılış sebebi de aşk ve muhabbettir. Yaratılmışların en şereflisi olan insanı, fanilere bağımlılıktan kurtararak yüceler yücesi Allah(z.c.) hazretlerine yücelten ve aynı zamanda da ahseni takvim ( en güzel yaratılan) mertebesine kavuşturan yegâne müessirde işte budur.
Tabi burada ruhaniyetin harcı olan, aşk ve sevgi yerine nefsanî zevk ve eğlencenin, heva ve heveslerin peşinde koşarak bu dünya hevesatine, vaktini harcarsan Allah (z.c.) emrine uymamış olursun. Ve böylece de esas yaratılış gayesine de ters düşerek en behbat mahlûk olursun.
Mevlana Celelettini Rumi hazretleri der ki; ruhların, nefislerin ve istidatların (yetenek) insandan insana farklı olduğunu ve herkesin kendi görüşünde bu kâinatı ayrı, ayrı görmelerini şöyle izah eder.
Bir sufi ( gönlü saf kişi eren) tefekküre dalmak için güzel bir bahçeye girer. Öyle güzel bir bahçe ki meyve ağaçları rengârenk çiçek açmış çimenler yeşermiş, bahçe içinde şırıl, şırıl akan bir su, suda ki oynayan balıklar. Tabiatın bu güzelliği karşısında mest olur. Gözlerini kapatıp tefekküre dalar.
Orada bulunan cahil bir kişi. Sufi’yi uyur zannederek onun bu haline canı sıkılır. Sufi’ye şöyle seslenir; “ ne uyuyorsun be adam, aç gözünü de şu tabiatın güzelliğini seyret.”
Sufi ona şöyle cevap verir; “ ey heveskâr insan, şunu iyi bil ki rahmeti ilahiyenin en büyük eseri gönüldür. Onun dışındakiler ise bu büyük eserin gölgesidir. Güzel yeşermiş çimenler ve çiçek açmış ağaçlar arasında bir dere akıp gider. Onun berrak suyunda iki tarafın ağaçlarının akislerini görürsün.
Su içine aksedip görülenler hayali bir bağ bahçedir. Asıl bağ ve bahçeler gönüldedir. Çünkü gönül nazargah-i ilahidir. Onların zarif ve latif akisleri su ve çamurdan olan dünya âlemindedir. Eğer bu âlemdekiler gönül âlemindeki o neşe selvisinin akışı olmasaydı Allah (z.c.) hazretleri bu hayal âlemine aldanış mekânı demezdi.
Ali İmra suresi ayet 185 ( her nefis ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı ancak kıyamet günü tamamen verilecektir. O vakit kim ateşten uzaklaştırılırda cennete konulursa işte o murada erdi. Yoksa bu dünya hayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir.)
Evet, her canlı ölümü tadacak. Dünyanın ne hüznü ne sürürü hiç biri de kalmayacaktır. Bu dünya da ölüm muhakkak olduğu için her hangi bir menfaat ve lezzet tabii olarak geçici olacaktır.
Ebedi saadet ise ancak ahretteki saadettir. Mizan oradadır, hesap orada görülecektir. İşte orada cehennemden uzaklaştırılıp cennete götürülen kendini kurtarmış ve muradına ermiştir. Fakat dünyaya aldanmış olanlar bütün saadet ve menfaati burada arayanlar kendilerine yazık etmişlerdir.
Gafil olanlar ve dünyayı cennet zannederek cennet budur diyenler yukarıdaki arz edilen derenin görüntüsüne kanıp aldananlardır.
Ne mutlu o kimseye ki ölmeden evvel ölmüş onun ruhu bu bağın hakikatinden koku almıştır.
Fani dünyadan uzaklaşmak ebedi olan ahret yurduna gönül vermek ve ölmeden evvel ölüme hazırlanmaktır. Saygılarımla.