Öyle değil nedir saygıdeğer okurlarım. Siyaset bir ilim işi olduğu gibi hem de güzel bir sanattır.

Benim görüşüme göre siyasette yalnızca bilgi, güçlü olsa idi ilim kadroları politikaya daha hâkim durumda olurdu.

Misal vermek gerekirse yüksek okul diploması olmayan, çok akıllı, mantıklı, iradesine hâkim, yine çok kuvvetli sezgi gücüne sahip politikacılar daha çok başarılı olmuştur.

Evet, şunu da açıkça ifade edeyim ki, siyaset belli bir gayeye erişebilmek için, hukuk düzeni içersinde yapmamız gereken en elverişli yolları gösterir. Siyasette gaye hiç şüphesiz başarıdır.

İşte başarıya ulaşma yolunda, daima faziletten ayrılmayanlar çok güzel devlet adamı ve politikacı olurlar.

Ama ne yazık ki başarı için her şey meşrudur, gaye kullanılacak aracı haklı kılar diyenler ise, kusura bakmasınlar yalnızca politikacı olarak kalırlar. Ama fazilet mücadelesi yapan, hakka hukuka rivayet eden toplumun genel dengesini, huzurunu kıymet değerlerini saygıya layık müesseselerinin sarsılamamasına ve ortak değerlerin yıpranmamasına gayret gösteriş gerektiğinde kendisini feda etmekten çekinmeyenler ki? İşte bu tip politikacılar kendi hayatını topluma yalnız lafla değil bütün şahsiyetiyle adamış olurlar. 

Yine misal olarak vermemiz gerekirse (Gandi) devlet adamı ve politikacı olarak, çok sayılan sevilen politikacı tipinin çok yüce kişilerinden olup çok büyük bir abide adamıdır. İngilizlerden Hindistan’ın hürriyetini geri aldıktan sonra dengeli tutumundan katiyen ayrılmamıştır, daima akıllı mantıklı hareket etmeyi kendisine şiar edinmiştir.

Hindistan’ın büyük millet meclisinde çok hararetli ve ateşli bir konuşma yapan muhalif milletvekili Gandi’ye karşı (niçin hala müstemleke döneminin bakilerinin heykelleri en görkemli caddemizde sağlı sollu duruyor? Neden bunları yıkmıyoruz? ) diye haykırır.

Gandi gayet sakin kendine emin bir tavırla kürsüye çıkar ve şöyle der (hayır yıkmayacağız. Halkımız o heykelleri gördükçe, müstemleke devrinde yaşadığı zulmü hatırlayacak ve hürriyetinin kıymetini çok daha iyi anlayacaktır.) der.

Yine İngiltere Parlamento’sunda bir muhalif milletvekili Churchill (Çörçil) kürsüde konuşurken oturduğu yerden şöyle bağırır (eğer ben senin karın olsam kahvemin içine zehir koyar seni öldürürüm deyince)

Churchill (Çörçil)  hiç istifini bozmadan kadına yönelir ve hafif bir tebessümle şöyle der (eğer sen benim karım olsan bende senin o zehirli olarak vermiş olduğun kahveyi seve seve içerim der. )

Amerika reisi cumhuru Abraham Lincoln çarşıda maiyetiyle gezerken bir zenci kendisine selam verir iki metreye yakın boyuyla Abraham Lincoln yere eğilerek selamını alır. Etrafındaki fanatik ırkçılar ise Abraham Lincoln’a (aman efendim nasıl olur? Beyazların cumhurbaşkanı bir zencinin selamını böyle alır)  diye etrafındaki konuşanlara, Abraham Lincoln gayet sakin bir tavırla (nezaket yarışında bir zenciden geri mi kalaydım?) der.

Yüce peygamberimiz (sav) Efendimizde bir hadisinde (ne arabın aceme ne acemin araba, ne siyahın beyaza, ne beyazın siyaha, ne sarının kırmızıya ne de kırmızının sarıya üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır ) diyor ya.

İşte büyük devlet adamları ruh ve fikir olgunluğuna erişmiş büyük anlayışlı insanlarıdır. Örnekleri de yukarda arz ettiğim (Gandi, Abraham Lincoln) gibi birçok örnek insanlar vardır.

Evet, ne yazık ki bizde mesul mevkide çalışanlar siyasi müşavir kadroya pek ehemmiyet vermiyorlar. Esasında bütün müşküllerin çözüm yolu (karşılıklı konuşmanın yolunu açık tutmaktır) öyle değil midir saygıdeğer okurlarım? Akıllı insan, başkalarının tecrübelerinden faydalanmasını bilendir.

Atalarımızın söylediği gibi  (insan dostlarıyla öyle konuşmalı ve yaşamalı ki, düşman olduğunda aleyhinde söylenecek bir söz olmasın. Düşmanlarına da öyle hitap etmeli ki ilerde dost olduğunda yüzü kızarmasın)

Eski zamanda diyojen eşlinde fenerle gündüz gezerken kendisine gündüz fenerle gezilir mi diyenlere karşı (fenerle adam aradığını söylemiştir.)

Yine ilim adamı (Sokrat) karşında toplanan ve aklıselim sahibi olduklarını, söyleyen kimselere hitaben (aklınız varsa aranızdaki niza ve anlaşmazlıklar nedendir?)  demiştir.

Yine Acemşahı müşü Revan’a sormuşlar belanın büyüğü nedir?  (iyilik etmeye elinde imkânın var iken o iyiliği yapmakta ihmallik ve gevşeklik göstererek, o kudreti elinden kaçırmaktır.) demiştir.

Evet, saygıdeğer okurlarım insanların fikirleri ve yolları, demokrasinin olduğu bir toplumda değişik olacaktır. İşte bu farklılığa karşılık olarak saygı, sevgi, anlayış demokratik rejimin temel taşıdır. İnsanlar en başta takvalı olmalıdır. Yazıma imam şafinin bir şiiriyle son vermek istiyorum.

Eğer akıllı bir muttaki ise kişi

Takvası onu başkalarının ayıbı ile uğraştırmaz

Tıpkı, hastalığı, başından aşkın kişinin

Başkalarının derdiyle uğraşmadığı gibi

Saygılarımla;

 

Kenan Göksu.