Salgın krizi toplumların yaşam biçimlerinin ve isteklerinin değişmesine neden olmuştur.Ülke yönetimlerinde bu duruma karşı hazırlıklı olan siyasi yapıların, yollarına başarılı bir şekilde devam edeceği, salgın krizine karşı siyasi partilerden toplumsal değişimi iyi analiz yapanların, seçmene yaklaşımları, seçmen talep ve arz dengesinin yeniden şekillenmesinde etkin olacaktır. Refah ve kalkınmışlık düzeyi yüksek ülkeler bu değişimi daha çok hissedeceklerdir.
Avrupa’nın mezhep savaşlarıyla (30 yıl savaşları)1618-1648 yılları arasındaki anlaşmazlıklarını Vestfalya anlaşması ile sona erdirmesi, ülkeler arasında düzenin sağlanması dahil bir çok madde içeren bu anlaşma Avrupa’da artık devletler daha seküler (dünyevi) bir düzlemde pozisyon alıyor ve dini devletin tekeline alarak toprakları üzerinde devletin mutlak egemen olması sağlanıyordu. Dolaysıyla Vestfalya Anlaşması ile devletlerin güvenlik anlayışında da esaslı değişiklikler oluyor. Güvenlik demek artık; seküler dünya düzeni, egemenlik ve eşitlik demek oluyordu.
Vestfalya Anlaşması, bu nedenlerle çoğu tarihçiler tarafından modern çağın başlangıcı olarak kabul ediliyor. 1648 Vestfalya anlaşması ile Avrupa’da kurulan dengelerin 1789 Fransız İhtilali ile yeniden yapılanması beraberinde bir çok akımı ortaya çıkarıyor ve bütün dengeler bozuluyordu.
1815 Viyana Kongresi ile Avrupa yeniden şekillenmeye başlıyor. Osmanlı İmparatorluğu hedefe alınıyor. Rusya ve Osmanlı karşı karşıya getirilerek, Avrupa, emperyal yapılanmasının önündeki en büyük engel iki ülkenin zayıflıklarından faydalanarak

1789 Fransız İhtilalinin ortaya çıkardığı fikir akımları, sanayi devrimi, devletlerin pazar ve hammadde arayışları ve rekabet, devletlerarası bloklaşmalar ile kazanımlar elde ediyordu.
Almanya Birliğinin (1871 ) ve İtalya Birliğinin (1861)kurulması ile 1815 yılında kurulan ve titizlikle sürdürülmesine çalışılan Avrupa güç dengesi bozulmuş oldu.
Stratejik konumu itibarıyla Avrupa ve Akdeniz’in önemli bir noktasında yer alan İtalya, bundan böyle diğer büyük devletlerle beraber sömürgecilik yarışı içine girdi.
Bu amaçla da gözlerini çevirdiği topraklardan bir kısmı, Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı topraklar oldu.
Bu güne kadar savaşların yapıldığı ve çatışmaların olduğu topraklar bütünüyle sömürge ülkelerinin sömürdüğü topraklar olarak devam ederken, bu gün ise Avrupa kıtası yeniden çatışmaların olduğu, dünya yeni düzeninin oluşum evresinden geçilirken göç, değişim, ekonomi, sosyal ve siyasal çekişmelerin merkezi konumuna gelmek üzeredir.
Avrupa’nın ekonomik güç olarak varlığını devam ettirdiği bu dönem aslında, Avrupa için siyasi ve savunma gücünü başkalarına(ABD) emanet eden bir Avrupa’nın kendisinin sömürülen ülkeler konumuna getirildiğini görmesi açısından önemlidir.
Bu gün Avrupa’nın yönetim ve siyasal yapıları, kıtanın karşı karşıya kaldığı ırkçı yapılanmalar, milliyetçilik, göç ve mülteci sorunlarıyla baş etmekte zorlanırken , düne kadar sömürerek yok ettikleri veya kendilerine benzeterek bütün değerlerini ellerinden aldıkları ülkelerin gerçekleriyle Avrupa kıtası karşı karşıyadır.
Fransa’daki sarı yelekliler hareketinin Fransa toplumundaki eylemleri, Avrupa’da küreselleşme ile ortaya çıkan milliyetçilik yapılarının güçlenmesine ve artan Nazi destekçisi grupların devletin içinde görev alan bir çok bürokratik yapının da dahil olmasını önleyememiştir.

Batının ve uluslararası yapıların salgın sonrası değişen dünya dengelerinde sadece kendi menfaatleri doğrultusunda hareket etme tarzından vaz geçmemesi, toplumlar arası yeni çatışmaların daha da yoğunlaşarak artacağı döneme doğru gidilmesini sağlamaktadır.
Sömürülen ülke insanlarının batının cazip yaşam alanlarına doğru göç etmeleri ve artan oranlı kriz ve kaos ortamının yarattığı silahlı çekişme alanları, batının savunma sanayisine gelir olurken, göçler batının kendi yapılanmasının hasar görmesi ve toplumsal huzurunun da kaçmasına neden olmaktadır.
Rusya-Ukrayna krizi ile, batı dünyasına finansal yatırım yapan Rus Oligarkların mal varlıklarına el konulması, doğulu yatırımcılar için bir risk olarak ortaya çıkmakta, bu durum batının güvenilmez olduğu gerçeğini ifşa etmektedir.
Rusya-Ukrayna krizi sonrası dünya yeniden şekillenmeye doğru ilerlerken;
Yeni Ticari yolların oluşmasına,
Yeni Ekonomik yapıların ortaya çıkmasına,
Yeni Ortak Pazarların oluşmasına,
Yeni İttifakların şekillenmesine,
Yeni Savunma yapılarının ortaya çıkmasına,
Yeni Güç merkezlerinin ortaya çıkmasına,
Yeni Finansal sistemlerin oluşturulmasına,
Yeni Uluslararası yapıların oluşmasına,
Çok kutuplu küresel sistemin temel noktalarının oluşmasına ve şekillenmesine başlangıç olacağı görülmektedir.
Güç kaybeden batının, güç kazanan doğunun ve Avrasya döneminin başladığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.
Aydınlanma döneminden günümüze dünyayı etkisine alan batı, bütün engellemelerine rağmen gelinen gelişmeler sonucu ’’Güneş’in doğudan doğduğunu görmüştür.
Küreselleşme döneminin tekrar bireyselleşmeye dönmeye başladığı, ülkelerin kendi benlik ve bilinçleriyle oluşturacakları, kendilerinden olan yönetimlere ihtiyaç duyulacağı bu dönem, her alandaki yapılarıyla yerli ve milli olan güvenlik sistemlerini, tarım

politikalarını, enerji üretimlerini, eğitim sistemlerini, ekonomik ve finansal güvenliklerini, teknolojik güç üretim merkezlerini, siber güvenliklerini, sağlık ve gıda güvenlikleriyle beraber yerli ve milli olanların kazanacağı çok kutuplu dünya düzeninde ülkeler yerlerini alacaklardır.
Güç (güçlü) güçlü olduğuna,
Güçlü akıl ile politikalar oluşturup yol yürüdüğüne,
Akıl ise zekice hareket kabiliyetine ulaştığında,
Ulaşılan hareket kabiliyetleriyle yerli ve milli insan kaynağına dayalı teknolojiden, üretim ve ekonomiye bütün engellerin kalkması, yeni yönetimsel süreçlerin başlamasıdır.

Mehmet BOZKUŞ