Ramazan Ayı içerisinde camilerimiz kadını ile, erkeği ile ve çocuklarla doldu taştı. Çok güzel rahat huzur içerisinde namazlarımızı zevk ile kıldık.

Şöyle ki bir güzel bahçe düşünün ki içerisinde meyve ağaçları ve rengarenk güller esen hafif meltem rüzgarı ile meyvelerin o güzel kokusu tad ve rayiası ile güllerin güzel kokusu, nasıl insanı rahatlatırsa bir de o güllerin aşıkı olan bülbüller de kulakları çınlatan çok güzel sesleri ile insanı rehavete kavuşturuyorsa ki, işte camilerimizin hınca hınç dolması ve çocuklarımızın cıvıl cıvıl sesleri bize aynen yukarıdaki arz ettiğim bahçe misali bir ay boyunca biz cami cemaati ile çok güzel bir ay geçirdik.

Tabi buna bir de Sayın Müftümüzün, vaaz efendilerin Allah hepsinden de razı olsun, İslam’ın gereği olan öğüt ve nasihatleri Kuran-ı Kerim’den, Hadis-i Şerifle açıklamaları eklenince insanın camilerden ayrılası hiçbir zaman gelmedi. Gelir mi? Keşke Ramazan birkaç ay devam etmiş olsa.

Ramazan Ayı bitti. Camilerimiz yine yukarıdaki arz ettiğim güzelim bahçeyi sanki mehrecan vurmuş gibi o güzelim halini kaybetti. Yüce Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz bir hadisinde der ki; “Oruç ayı Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır ve bütün şeytanlar da zincire vurulur.” Bu hadisten de anlaşıldığı gibi insanların şeytanı zincirde olduğu için camilere koşuyorlar. Ancak Ramazan bitip zincirden boşalan şeytanlar tekrar insanları yakalayıp tabi ibadet etmelerinden mahrum ediyorlar. Öyle değil mi? Saygıdeğer okurlarım, bu ne gaflet. Bu gafletten ne zaman uyanacağız?

Allah Zülcelal Hazretleri Kuran-ı Kerim’in Araf suresi 205. Ayetinde şöyle buyuruyor; “Sabah ile akşam rabbini içinden korkarak yalvararak alçak sesle rabbini an, gafillerden olma.” Zira rabbinin katında olanlar Allah’a kulluk etmekten asla kibirlenmezler. Onu tenzih eder yüceltirler. Ve yalnız ona secde ederler. Bu mübarek ayetler Allah Zülcelal Hazretleri’nin ne vech ile zikrin tesbih ve tehlilin efdal olduğunu bizzat göstermektedir. Bütün beşeriyeti ibadet ve taate secdeyi ubudiyete teşvik ve tergib (iyilikleri teşvik ve kötülüklerden sakındırma) buyuruyor.

Burada (ubudiyet) kulluk aşırı bağlılık, itaat anlamına gelse de esasında (ubudiyet) ahidlerine bağlı olmak, vefalı olmak, İslamiyet’in çizdiği sınırları muhafaza etmek, mevcut elde olana razı olunduğu gibi, elde olmayana da sabretmek demektir. İnsanlar Allah Zülcelal Hazretlerine karşı yapmış olduğu kulluk görevi ile sadece onun emir ve nehilerini yerine getirmiş olmaz. Aynı zamanda her türlü söz ve davranışlarını da gösterdiği saygı ve sevgi ile de onun hoşnutluğunu kazanmış olur. Şunu açıkça ifade edeyim ki, Ubudiyet ibadetten çok üstündür. Ubudiyet esasında kullukta kemale erme halidir.

Ey insan. Sen Allah Zülcelal Hazretlerini daima seni besleyen, lütfu ihsanına nail buyuran kerim, rahim rabbini içinden yalvararak kalben ise niyaz ederek ve hem de korkarak haifane mütevazi bir vaziyet alarak sırren ve kıraaten sabahları ve akşamları bu mühim vakitlerde zikret. İşte bu vakitlerde kemali huşu ile ihlas ile ibadette bulun. Allah Zülcelal Hazretlerini zikreden o kerim Allah’ı onun ulvi asarını nimetlerini tefekkürden mahrum olan gafillerden olma.

Sen daima vazife-i ubudiyetini ifaya çalış. Eltaf-ı (çok güzel çok latif) ilahiyyenin hakkında tecellisini niyaz et. Gafletle boş vaktini geçirme. Hiçbir zaman gafletle zamanını zayii etme.

Burada sabahları ve akşamları yapılacak zikrin, ibadetlerin hikmetine gelince insan sabahleyin uykudan kalkıp uyanınca sanki yeniden hayat bulmuş olur. Bütün muhiti de gecenin zulmünden kurtulup nurlara kavuşmuş olur. Akşam olunca da o vaziyet değişir. İnsan sanki hayattan mevte geçmiş gibi olur. Muhiti de nurlardan ayrılmış ve zulmetler içinde kalmış bulunur. Artık böyle değişmenin ve başkalaşmanın usule geldiği bir zamanda bunları vücuda getiren Allah-u Teala Hazretlerine arzu ubudiyette bulunmak onun azamet ve kudretini yücelterek mütefekkürane (derinden düşünme) bir vaziyet almak bir nişane-i intibaht, bir vesile-i selamet olmaz mı? İşte bu gibi hikmetlere maslahatlara mebni bu zamanları gafletle geçirmemek lazımdır. İnsan için bir lahza bile gaflet yakışmaz. İşte öğle ikinci namazlarının farziyeti beşeriyeti böyle bir gafletten kurtarmak hikmetine haizdir.

Saygılarımla.