Nevruz  bir Türk bayramı mıdır? Kürt bayramı mı?, yumurtaları önce boyayıp sonra tokuşturalım mı? ateş yakıp üstünden mi atlayalım?, Yoksa gerçek adı Nevruz değil de Nevroz mu? gibi klişe tartışmalarla merhaba dediğimiz yeni bir 21 Mart'a, Diyanet İşleri Başkanlığı da 21 Mart'ın aslında dini bir bayram olmadığı yönündeki bir gün gecikmeli Cuma Hutbesi ile yeni bir boyut kazandırdı.

            Diyanet İşleri Başkanlığı, her ne kadar dini bayram olmadığını belirtse de ve her ne kadar klişelerle açılışını yapmış olsak da, meclis tarafından çıkarılacak yeni bir yasa ile resmi bayramlar arasına girecek derecede önemli gelişmelerin yaşandığı bir nevruz dönemi geçiriyoruz bu sene.

            Kıyametin kopacağı endişesi ile karşıladığımız 2013 yılında, kıyamet kaygılarını atlattıktan sonra yeni bir resmi bayramı dillendirmemizin sebebini ise, bu yılın nevrozuna denk gelen bu son günlerde. Ülkemiz adına önemli gelişmelerin yaşanıyor olmasıdır tabiki. Son günler derken de uzun bir dönemi içine alan bir süreçten bahsetmiyorum, birkaç günlük kısa zaman dilimini kapsayan bir süreci kastediyorum sadece.

            21 Mart Perşembe Sabahı Diyarbakır'dan beklediğimiz o mesaj geldi ilk olarak. Her ne kadar zamanın ruhunu anlamayanların kim olduğu? Agit (Mahsum Korkmaz) posterinin Abdullah Öcalan posteri ile yanyana ve aynı büyüklükte bu kadar ön plana neden çıkarıldığı? silahlı kişilerin neden boy gösterme ihtiyacı hissettiği? gibi sorularımız hala tam olarak cevap bulamamış olsa da, gayet olumlu mesajların verildiği bir nevroz olduğu kamuoyunun genel düşüncesiydi.

            Verilecek mesajın anlamına binaen bir sanatçı davet edilmesi ve nevroz meydanını dolduran kalabalık tarafından coşkuyla dinlenilmesi, sorunsuz ve herhangi bir kargaşa olmaksızın yüzbinlerin de bu kardeşlik söylemlerine ortak edilmeleri gibi ayrıntılar da BDP'nin bölgedeki etkinliğini bir kez daha gözler önüne serdi.

            MHP kanadının süreci Haburlaştırma gayreti, CHP kanadının ise uzun süren sessizliği arasında:  Hükümet, BDP ve kandil kanadından kardeşlik söylemleri yükselmekte, görsel ve yazılı medyada da bu söylemlere uygun haberler ön plana çıkmakta iken; bir gün geçmeden, bizim gibi komplo severleri kaygılandıran haberlerin İsrail (Kudüs) ve Lübnan topraklarından gelmesi şaşırtıcı olmadı.

            İsrail hükümeti adına bizzat Başbakan Binyamin Netanyahu Mavi Marmara olayı nedeni ile özür diliyor ve şehit ailelerine tazminat vermeyi kabul ediyordu. Şehitlerimizin o mübarek kanlarının israil'in kirli parası ile temizlenemeyeceği veya takas edilemeyeceği gibi retoriksel realiteleri bir kenara bırakıp, birkaç gün geriye gidiyoruz. Birkaç gün geriye gittiğimizde ise ABD Başkanı Barack Obama'nın israil (Kudüs)'e gittiğini, üstelik bu ziyaretin Obama'nın ilk İsrail (Kudüs) ziyareti olduğunu görüyoruz.

            Amerikan Başkanının İsrail (Kudüs) ziyareti ile birlikte sıcağı sıcağına ve birkaç saat ara ile önce Binyamin Netanyahu'nun İsrail Başkanı sıfatı ile özür dilemesi ve ardından Lübnan Başbakanı Necip Mikati'nin istifa etmesi (veya ettirilmesi)'nin altında yatan gerçekler ne olabilirdi?

            1-  Beyazsaray; Amerikanın, İsrail'in hakimiyet sahası içinde söz sahibi olmadığı, hatta Beyazsaray'ın Yahudi Lobisi tarafından yönetildiği gibi yıllardır süren dedikodulara, bu hamleler ile bir cevap vermek mi istedi?

            2- Yapılan bu müdahale ile Beyazsaray; ben İsrail'in hamisiyim. İsrail toprakları, Amerika topraklarının mütemmim cüz'üdür. gibi bir mesajla İsrail'in bölgede azalan etkinliği ve prestijinin tekrar arttırılması için bölge ülkelerine bir gözdağı ve teminat mı verildi?

            3- Veyahut yaygın olarak dillendirildiği üzere bu seyahat ve müdahalelerin altında, Amerika; olası İran hareketi için bölgedeki çatlak sesleri susturmak ve bölgesel ittifakı güçlendirmek amacı mı güdüyordu?

            Amerika belki bunlardan birini, belki ikisini, belki üçünü birden amaçlamıştı bu hamleyi yaparken. Belki de bunlardan hiçbirini aklından geçirmemiş, asıl amacının ifşa olmaması için bu sualleri bize yem olarak atmıştır, kimbilir.?

            Amerika'nın İsrail ziyareti ile birlikte gerek bölgede gerçekleşen, gerekse de ülkemizde gerçekleşen gelişmelerin altında yatan gerçeklerin neler olduğu ve bu gelişmeler ile mevcut Suriye sorunu ve İran problematiği arasındaki illiyet bağını zamanının ruhunu anlayanlar elbette ki daha iyi görmekteler. Zamanın ruhunu anlamayanlar ise; ya tarihin çöp tenekesinde yerlerini alacaklar ya da zamanın ötesine geçerek tarihi bir misyon yüklenmeye müstehik olacaklardır.