Gazetemiz yazarı Mehmet Hakan Karaaslan'ın 40 yıllık terörün sona erecek olması dolayısıyla kaleme aldığı yazı/Bir Devrin Sonu Terör Gidiyor, Türkiye Yükseliyor

Türkiye, belki de son yarım asrın en önemli eşiğinde duruyor. 1984’te Eruh ve Şemdinli’de başlayan, binlerce cana mal olan, milyarlarca lira kayba neden olan terör belası nihayet sona ermek üzere. Her ne kadar bu gerçeğe inanmayanlar, hâlâ kulak kabartanlar, umut etmekten korkanlar olsa da, tarihin çarkı bu kez farklı dönüyor. Bir dönem kapanıyor, yeni bir Türkiye sayfası açılıyor.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve lideri Devlet Bahçeli, bu süreçte kilit bir rol üstlendi. “Devletin bekası” söylemiyle yıllardır siyasi arenada kararlılıkla durdukları pozisyon, bugün meyvesini veriyor olabilir. Bahçeli’nin, devletin ve milletin birlik bütünlüğünü önceleyen tutumu, son dönemde yapılan kararlı operasyonlarla birleşince, terörün beli kırıldı. Dağlar sessiz, şehirler huzurlu. Artık silahların değil, fikirlerin konuştuğu bir döneme giriyoruz.

Ancak halkın tereddütlü bakışları boşuna değil. 45 yıl, dile kolay… Yarım asra yakın bir zaman boyunca gelen şehit haberleri, ekonomik krizler, yitirilen gençlikler ve yarım kalmış hayatlar… Toplum bu derin yarayı bir gecede unutmaz. Güvensizlik, zamanla iyileşir; güven ise doğru adımlar, şeffaf iletişim ve sürdürülebilir barış politikalarıyla inşa edilir.

Ama artık farklı bir şey var: Bu defa sadece güvenlik güçleri değil, devletin tüm kurumları sahada. Eğitim, sağlık, kültür, ekonomi… Türkiye artık sadece terörü bitirmeye değil, yerine hayatı, umudu ve üretimi koymaya hazırlanıyor.

Terörle mücadeleye yıllardır ayrılan devasa bütçeler, artık ülkenin geleceğine yatırım olarak geri dönecek. Güneydoğu Anadolu’nun mayınlı arazileri temizleniyor, sınır bölgelerinde tarım yeniden canlanıyor. Diyarbakır, Mardin, Van gibi kadim şehirler, kültür turizmi için kapılarını aralıyor. Organize sanayi bölgeleri, yatırım teşvikleri ve genç girişimcilerle dolup taşmaya başladı bile. Sessiz bir devrim yaşanıyor; bu defa çatışmayla değil, kalkınmayla.

İleriye doğru sıçramak için eşsiz bir fırsat yakalandı. Türkiye sadece kendi içindeki huzuru sağlamakla kalmıyor; bölgesel istikrara da katkı sunabilecek potansiyele ulaşıyor. Orta Doğu’da kanın ve gözyaşının hâkim olduğu bir coğrafyada, huzurlu bir Türkiye, mazlum halklar için de umut demek. Gazze’den Kerkük’e, Bakü’den Saraybosna’ya kadar pek çok yer, güçlü bir Türkiye’nin destekleyici eliyle daha güvende hissedecek.

Peki, bu süreç nasıl daha da sağlamlaştırılır? Elbette tek başına siyasi irade yetmez. Akademi, medya, sivil toplum ve özel sektör bu süreci sahiplenmeli. Üniversiteler, barış ve toplumsal dönüşüm üzerine araştırmalar yapmalı, medya çatışma yerine çözüm odaklı haberciliği ön plana çıkarmalı. Güneydoğu’nun sesi, sadece acı ve kayıp haberleriyle değil; başarı hikâyeleriyle, kültür-sanat etkinlikleriyle duyulmalı.

Uluslararası alanda da bu atılım desteklenmeli. Türkiye’nin bu barış süreci, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi platformlara doğru aktarılırsa, küresel meşruiyet ve destek daha da artar. Türkiye, terörle mücadelede sadece güvenlik yöntemleriyle değil, akılcı ve insani kalkınma politikalarıyla örnek bir model olabilir.

Belki de en önemlisi, toplumsal hafızanın iyileştirilmesi… Acılar unutulmayacak, ama öfke dinmeli. Nefret yerini empatiye, korku yerini umuda bırakmalı. Okullarımızda çocuklar artık kardeşlik temelli bir tarih anlayışıyla yetişmeli. Bu toprakların bin yıllık birikimi, bizi ayrıştırmak için değil, birleştirmek için var.

Sonuç olarak; bir devrin kapanışı sadece bir siyasi başarı değil, bir milletin yeniden doğuşudur. Türkiye artık prangalarını kırıyor. Terörsüz bir ülke, sadece bir hayal değil; el birliğiyle inşa edilen bir gerçekliğe dönüşüyor. Şimdi omuz omuza verip bu barışı kalıcı kılma zamanı. Bu fırsat bir daha gelmeyebilir.

Barış, bir sonuç değil; her gün yeniden kurulması gereken bir köprüdür. Türkiye, o köprünün ayaklarını artık sağlam temellere oturtuyor.