Gazetemiz köşe yazarı İbrahim Halil Yılmaz'ın" KEMALİZM’DE DEMOKRASİ" isimli yazısı...

Konumuza Atatürk’ün 1923 Eskişehir konuşmasında belirttiği açıklamalar ile başlayalım.

"Bizim ihtiyacımız, bütün ülke çocuklarının el ele vererek çalışmasıdır. Ülkemizin asıl unsuru köylüdür, çiftçidir, çobandır. Dayanışmaya değer bir sınıftır. Köylüdür, çiftçidir, çobandır. Bunlar bir sınıfta, dayanışmaya değer bir sınıftır. İşçilere bir sınıf dersek, bunların tüm ülkemizdeki sayısı henüz yirmi binin üzerinde değildir. İşçiler bize gereklidir; onu koruyacağız ve mutlu hale getireceğiz. Köylü ve işçi sınıflarının karşısında kimler vardır? Büyük çiftlik ve toprak sahipleri, iş adamları, tüccarlar, büyük sermaye sahipleri. Fakat, bunların ne kadar çiftliği, fabrikası, parası vardır? Kapitalist olarak ortaya koyup üzerlerine hücum edeceğimiz bunlar mıdır? İsteriz ki, bunlar güçlensinler, ülkede bankalar, tren yollan fabrikalar açsınlar. Topaklarımızı işlesinler, bizi yabancıların sermayesine muhtaç bırakmasınlar. Efendiler, yaşanan yoksulluk nedeniyle, bunların hepsi halktır. Ve halkın bütün bireyleri öbürünün tamamlayıcısı ve yardımcısıdır. Bunların hepsi, birbirlerinin sonuç veren işlerine muhtaçtırlar".01 Yeni Türk devletinin, Batıdan ya da Osmanlı devlet işleyişinden çok farklı olduğunu açıklıyor ve "Bunu bir kelime ile ifade etmek gerekirse, diyebiliriz ki yeni Türkiye Devleti bir halk devletidir, halkın devleti olacaktır.”02 diyordu.

Mustafa Kemal için halkçılığın anlamı, giriştiği mücadelenin temel amacını oluşturmasıdır. Kurtuluş Savaşı'na girişirken, devrimleri gerçekleştirirken, sağlamaya çalıştığı kazanımların tümü halk içindir. Onun için devrim araç, halk amaçtır. Mücadeleye atılırken; bürokratik yetkileri, siyasi ittifak ve uzlaşmaları değil, halkla bütünleşmeyi esas alır. Halkın gücüne dayanmak için, doğrudan Anadolu'ya gitti. "Ordular yenilebilir, esas olan halktır. Halk, her zaman yeni ordu yaratabilir; millet ordu haline gelebilir" 03 diyordu. Bu anlamıyla halkçılık ilkesi, bir anlamda Cumhuriyet Halk Fırkasının İkinci Büyük Kongresinde değil, 1919'da Samsun'a çıkışla başlatılmıştı.

“Kurtuluş savaşıyla birlikte yaşama geçirdiği halkçı anlayışını, aralıksız 1938'e dek sürdürdü. Devlet siyasetine yön veren ana unsur, her aşama ve her uygulamada, halkın siyasi, kültürel, ekonomik haklarının güvence altına alınmasıydı. Yönetim işleyişi belirlenip yeni devlet kurulurken ya da art arda gelen devrimlerle köklü dönüşümler gerçekleştirilirken, tek amaç halkın yaşam düzeyinin yükseltilmesi, güveninin arttırılmasıydı.

Anadolu gezilerinde, halkla yaptığı söyleşilerinde, yeni devletin amacının, onların sorunlarını çözerek yaşamlarını kolaylaştırmak olduğunu söyledi. "Siz halksınız, devlet artık sizsiniz: Türkiye'de bireyler arasında sınıf çatışması yoktur, çünkü yoksul düşmüş milletin tümü halktır" diyordu. "04

"Sosyoloji bakımından bizim hükümetimizi ifade etmek gerekirse, buna halk hükümeti deriz. Biz yaşamını, istiklalini kurtarmak için çalışan emekçileriz, kurtulmak ve yaşamak için çalışmaya mecbur bir halkız. Hakkımızı korumak, istiklalimizi sağlamak için, bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı, bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı, milletçe savaşmaya uygun gören bir mesleği takip eden insanlarız" 05.

“ Bizim halkçılık anlayışımız; kuvvetin, kudretin, egemenliğin ve yönetimin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır."06 "Devlet teşkilatı, baştan başa

bir halk teşkilatı olacaktır, genel idareyi halkın eline vereceğiz. Bu toplumda hak sahibi olmak artık herkesin bir işte çalışması esasına dayanacaktır, milletin tümü, hak sahibi olabilmek için, çalışacaktır". 07

Bilindiği gibi Monarşik yapılara karşı 1789 da Fransız devrimiyle başlayıp 1917 de Bolşevik devrimi ile devam eden devrimlerle sınıf devrimleri yaşanmış ve Mustafa Kemal’in yaptığı devrim ile son bulurken bu devrimlerin nitelik olarak farklılık arz ettikleri görülmektedir.

Fransız devriminde, burjuva sınıfı işçi ve köylü sınıfını arkasına alarak soylular sınıfını (Monarşik yapıyı) etkisizleştirmiş fakat burjuva sınıfının etkinliğinde bir yönetim oluşturmuştur, temel sloganları olan eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve adalet gibi kavramlar, Fransız ulusunun tümünü değil burjuva sınıfını kapsamıştır. Tabi ki belli bir sınıfın hakimiyetine teslim edildiği için Demokrasinin uygulanması ve varlığı Burjuva sınıfının diğer sınıflara reva gördüğü kadar uygulandığı görülmektedir. Bu itibarla sürekli tartışılır olmuştur. Bunun yanında Fransız burjuvazisinin kendi halklarını YURTTAŞLAR olarak adlandırdıklarını görüyoruz.

Rus devriminde, İşçi sınıfı köylü sınıfını arkasına alarak Çarlık yönetimini(Monarşik yapıyı) yönetimden uzaklaştırarak etkisizleştirmiştir. Bu rejimin sloganı olan yoldaşların eşit ve kardeş yaşam koşullarında yaşamalarının idame ettirmelerinin yanında sadece emekçilerin baskın uygulanması esasına dayanmakla birlikte Demokratik hakların varlığı EMEKÇİLERİN diğer sınıflara tanıdığı haklar kadar vardır. Bu haliyle Demokrasi her zaman için tartışılır durumda olurken Rus halkı kendilerini YOLDAŞLAR olarak adlandırmışlardır.

Bir tarafta sadece Burjuvazi(Liberal kapitalizm veya küresel sermaye) nin haklarını öne çıkaran yönetim biçimi yapılandırılmış iken, diğer tarafta Emekçilerin (Yoldaşların) barış, emek, kardeşlik sözleri toplumun tümünü değil, sermayedarlara kesinlikle yaşam hakkı tanımayan bir yönetim yani demokratik olmayan bir yönetimin yapılandırılmasından bahsediyoruz. Ayrıca bu rejimlerde Ülkedeki toplumlar arasında sınıfların ayrılığı ve gerektiğinde çatışmalarını, buna bağlı olarak toplumsal mücadele sonucu iç çatışmaların olasılığını özellikle vurgulamak ve üzerinde durulması gerektiğini belirtmek gerekir.

Kemalizm’de liberal olamayan sermaye sahipleri, emekçiler ve köylü sınıfının hakları ULUS DEVLET kapsamında kanuni müeyyideler ile garanti altına alırken Milli hasıladan emekçiler ile köylünün hakları düzenlenirken, Kapital sahiplerinin de gelişmelerine yardımcı olacağı gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerekir. Bu şekliyle içerde sınıf çatışmalarının önü alınırken, ULUS DEVLET yapısı içindeki toplumun HALK olarak anılması ve KEMALİZM uygulamasın temelinin HALKÇILIĞA dayandırıldığını ifade etmek önem arz eder.

Türk Devriminde halk anlayışı, Fransız ve Rus Devrimlerinde yurttaş ve yoldaş kavramından farklıdır. Kemalizm’de Milli hasıla paylaşımında eşitliğe önem verilmesi sonucu sınıflar arası çatışmanın önü alınırken, olası çatışma içe değil, dış güçlere dönük olacaktır. Sınıfsal değil, ulusaldır, diğer bir deyişle emperyalist saldırganlığa karşı savaşılmaktadır. Bu özellik, halk tanımını sınıfsal ayırımlarla sınırlamaz, saldırganlarla iş birliği yapmayan herkesi kapsayacak biçimde genişletir. Halk tanımı, önemli oranda millet tanımıyla bütünleşir ya da en azından yakınlaşır. Eşitlik içinde huzurlu, mutlu, ve güven içinde yaşayan EŞİT toplumlarda Kardeşliğin, özgürlüğün, barışın, insan haklarının, adaletin, birlik ve beraberliğin zirve yaptığı bir toplumsal yapıda DEMOKRASİNİN varlığını – yokluğunu tartışmak mümkün olabilir mi? İşte bu ahvalde herkesin dilinden düşürmediği ve özlediği DEMOKRASİNİN; KEMALİZMDE HALKÇILIK BÜNYESİNDE TOPLADIĞI YURTTAŞLARIN HEPSİNİ KUCAKLADIĞINI GÖRMEMEK, ANLAMAMAK MÜMKÜNMÜ?

ALINTILAR :

1 – Eskişehir İzmit konuşmaları 1923 Kay. Yay. İst.1993 syf: 233-237

2 – Atatürkün söylev ve demeçleri 1.cilt TİT testi yay.Ank. 1945. Syf: 309

3 – Atatürkçülük ve Halkçılık Pr. Cahit Tanyol T.iş. bank yay. syf : 51

4 – Atatürk ve Türk devrimi M. Aydoğan. Ayn. Abancı Gözgü yayın. 14.bskı. 2020 syf: 397

5 – Atatürk diyorki. Varlık yay. İst. 1957 syf 27

6 – a.g.e. syf: 27

7 – a.g.e . syf: 30