Ocak ayında yüz binlerce insanın ölümüne yol açan deprem felaketinin yaşandığı Haiti, aynı zamanda dünyaca ünlü bir tatil merkezi olarak bilinir. Haiti’nin, ülkemiz gibi turistleri kültür, tarih, doğa, vb. her bakımdan tatmin eden nitelikleri var mıdır, bilmiyorum. Ama hali vakti yerinde olan insanların tatil yapmak için dünyanın dört bir köşesinden kalkıp Haiti’ye gittiklerini duyuyoruz.
Gelen haberlere göre, yaşanan büyük felaket turistlerin Haiti’ye olan ilgilerini pek azaltmamış. Deprem oldu diye bu insanların çok önceden planladıkları tatillerini iptal etmelerini bekleyemeyiz, belki. Hatta bu insanların Haiti’de harcayacakları üç beş kuruşun ülkenin yaşadığı felaketin yaralarını sarmaya katkıda bulunabileceği de düşünülebilir. Ama depremden hemen sonra Haiti’ye tatil yapmak üzere giden insanlar Haiti’de yaşanan felaketi bilmiyor olamazlardı, sanırım.
Ama konuk oldukları ülkenin insanlarının önemli bir kısmı hayat mücadelesi verirken keyiflerince dinlenebilmişler midir acaba? Gönüllerince eğlenebilmişler midir? Ya da o turistlerin konakladıkları otellerde, eğlence merkezlerinde çalışan Haitililer, işlerini yapmaya çalışırken neler hissetmişlerdir?
Peki bizler? Bizler ne hissettik? Bizden on binlerce kilometre uzaklıkta küçük ve yoksul bir ülkenin insanlarının çektiği acılar bizi ne kadar ilgilendirdi? Çok fazla ilgilendirmediyse bunun nedeni aramızdaki uzak mesafe ya da felaketzedelerin başka bir milletten olması mıydı? AKUT üyeleri ya da dünyanın başka yerlerinden gelip enkaz altından bir can daha kurtarabilmek uğruna cansiperane çaba gösteren insanlar için ne diyeceğiz o zaman? Onlar niye bu küçük ülkenin derileri gibi bahtları da kara olan insanlarının acılarını kendilerine dert edindiler? Onların depremden hemen sonra Haiti’ye tatil yapmaya giden insanlardan ne farkları var? Onların benden ne farkları var?
Elazığ’da meydana gelen depremin ardındansa, birçok haber bülteninde depremin şehir merkezinde olmamasının “sevindirici” olduğunu belirten cümleler duyduk. 6,0 büyüklüğündeki bir depremin yol açtığı onlarca can kaybını yalnızca kerpiç evlere bağlayan açıklamalar işittik. Üst düzey yetkililer, bilim insanları televizyonlarda boy gösterip Elazığ depreminden çok, bu depremle, olası İstanbul depremi arasındaki ilişkiyi (ya da ilişkisizliği) açıklamaya çalıştı. Acaba Elazığ’da sevdiklerini yitiren insanlar bu tür haberleri duydularsa ne hissettiler?
Öte yandan ben tatil için Haiti’ye gitmiyorum diye, gidenlere dil uzatmaya hakkım var mı? Bu ve benzeri felaketlerde, bir insan olarak üstlenmem gereken bir görev var mı, yok mu? Kendi ülkemde ya da Haiti’de, Şili’de felaketle mücadele eden insanların acıları ve genel olarak deprem konusunda ne yapabilirim? Bir şey yapmıyorsam, hayatımı eskisi gibi sürdürüyorsam veya Elazığ’da ölenlerin acısını yüreğimde hissetmiyor, “onlar da kerpiç evlerde oturmasalardı” deyip geçebiliyorsam, Elazığ, Haiti ya da Şili depreminde yaşananlar beni çok fazla ilgilendirmiyorsa, benim Haiti’ye depremin hemen arkasından giden tatilcilerden ne farkım var?
Ülke, millet, ırk, dil, din gözetmeksizin yüreği sevgi ve yardımseverlikle çarpan gönüllü arama kurtarma kuruluşlarının mensuplarından da öğreneceklerimiz var… Öyle değil mi?
Bu vesileyle, Besni Dağcılık Deprem Arama ve Kurtarma Kulübü Derneği’nin (BESDAK) kuruluşunu memnuniyetle karşıladığımı belirtmek isterim. Bu derneğin ilçemizde ve ülkemizde afetlere yönelik güçlü örgütlenmeler kurulması konusunda iyi bir örnek oluşturmasını tüm kalbimle diliyorum. Derneğin ilçemizde ve ülkemizde doğal afetlere karşı bir “önlem kültürü ve bilinci” geliştirilmesi ile ilgili yapacağı çalışmalara eğitim sever ilçemiz insanlarının destek olacağına inanıyorum. Böyle bir derneğin kurulması için öncülük edenleri kutluyor, onlara çalışmalarında başarılar diliyorum.