Bildiğiniz gibi Ocak ayında Haiti’de büyük bir deprem oldu. Haber ajanslarından gelen bilgilere göre yüz binlerce can kaybedildi, en az bir o kadar can da yaralandı ve sakat kaldı. Olanlar ve olacağı tahmin edilenler dehşet vericiydi. Kaybedilen insan sayısının 300.000’i bulduğu ve daha da artabileceği belirtiliyor. Yüz binlerce insanın evsiz kaldığı, ölümden kurtulan felaketzedelerin çaresizlik içinde olduğu söyleniyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Şubat ayında, depremin ardından Haitililerin üstüne bir de sel felaketi çöktü. Tarifsiz bir acı…
Şubat ayının sonunda da Şili’de, Haiti’de olandan çok daha şiddetli bir deprem yaşandı. Haiti’deki deprem Richter ölçeğine göre 7,0 büyüklüğündeydi; Şili’deki deprem ise 8,8 büyüklüğünde. Richter ölçeğine göre iki deprem arasındaki fark 1,8 olsa da bilim insanlarının söylediğine göre Şili’deki depremin yıkıcı gücü Haiti’deki depremden 500 kat daha fazlaymış. Ama ölen insan sayısı Haiti’de yüz binlerle ifade edilirken, Şili’de binin altında kaldı. Ülkemizde 17 Ağustos 1999’da meydana gelen Kocaeli Gölcük merkezli depremin büyüklüğü 7,6 idi. Ölen insan sayısı resmi rakamlara göre yirmi bine yaklaşmıştı. 8 Mart 2010 Pazartesi günü Elazığ’da da 6,0 büyüklüğünde orta şiddette bir deprem yaşandı. Kaybettiğimiz insan sayısı yapılan en son açıklamaya göre kırk birdi.
Bu rakamlar şunu açıkça gösteriyor: bir ülkede depremlerde kaybedilen can sayısı depremin büyüklüğüyle olduğu kadar o ülkenin geri kalmışlığıyla da doğru orantılıdır; ülkenin gelişmişliğiyle ise ters orantılı… Şiddetli bir deprem Haiti’de, İran’da, Afganistan’da ya da bizim ülkemizde on binlerce can kaybına yol açarken, Şili, Japonya gibi gelişmiş ülkeler bu tür depremleri çok daha az sayıda can ve mal kaybı ile atlatıyor.
İnsanlık olarak bugünkü gelişmişlik düzeyimizle henüz yaşanan doğal felaketlerin, özellikle de deprem felaketinin, önüne geçemiyor; şiddetini, büyüklüğünü biz belirleyemiyoruz. Bu, bilimsel ve teknolojik olarak en ileri olanaklara sahip ülkeler için bile böyle.
Peki, biz kendimize ve hatta diğer canlılara gerçekten değer veriyor muyuz, vermiyor muyuz? Eğer değer veriyorsak, biz de gerekli tedbirleri hemen ve sürekliliğini temin edecek biçimde alırız. Eğer değer veriyorsak, sadece binaları değil, eğitim başta olmak üzere tüm soyut ve somut alt yapımızı vakit yitirmeden gözden geçirip, güçlendirmek için ciddi ve samimi bir çaba içine gireriz. Felaketlerle yitip giden can sayısını ve yiten canların ateş düşüreceği yürek sayısını ancak bu yolla azaltabiliriz…
Somut alt yapının ne olduğunu ve nasıl güçlendirileceğini biliyoruz. 6–7 şiddetinde depremlerde yerle bir olan çürük binalar yerine, 9 şiddetinde depremlerde bile ayakta kalabilecek sağlam binalar inşa edeceğiz. Var olan çürük binaları da bir an önce ya güçlendireceğiz ya da yıkıp sağlamlarını yapacağız. Enerji, su, yol, iletişim ağlarını depreme dayanıklı hale getireceğiz. Afetlere yönelik hem ulusal hem yerel ölçekte güçlü bir örgütlenme oluşturacağız.
Ama bunları yapabilmek için soyut alt yapımızın da güçlü olması şart… Bu ne demek? Cevabı Şili Ulusal Tehlikeler Dairesi (ONEMI) Müdürü Alberto Maturana vermiş. Maturana, öncelikle “doğal afetlere karşı bir ‘ulusal strateji’” oluşturulmalı diyor. Ve “eğitim yoluyla bir ‘ulusal önlem kültürü’” geliştirilmesi gerektiğini vurguluyor.* Bu ikisi de birbiriyle bağlantılı ve birlikte geliştirilmesi gerekli unsurlar. Birbirlerini besleyerek güçlendirecek unsurlar… “Eğitim yoluyla bir ulusal önlem kültürü” geliştirebilmemiz için bir ulusal stratejimizin ya da güçlü, iyi niyetli ve kararlı bir yönetsel irademizin olması gerekir. Öte yandan doğal afetlere karşı ortaya konulan ulusal stratejiden umulan sonucun alınabilmesi ise ancak toplumsal eğitim ve bilinç düzeyinin yükseltilmesi ile mümkün olabilir.
Bir deprem ülkesi insanları olarak, art arda yaşanan Haiti, Şili ve Elazığ depremlerinden çıkaracağımız dersler yok mu?
*Sami Kohen, 02.03.2010, Milliyet, http://www.milliyet.com.tr/sili-den-ogrenecegimiz-cok-sey-var/sami-kohen/dunya/yazardetay/02.03.2010/1205731/default.htm?ver=16