Nobel Ödülleri, İsveçli bilimci ve dinamitin mucidi Alfred Nobel’in vasiyeti üzerine 1901 yılından beri bazı bilim dallarında (fizik, kimya, fizyoloji veya tıp), edebiyat alanında ve barış ve dostluk için hizmet alanında olmak üzere beş alanda veriliyor. Bu beş alana sonradan ekonomi alanı da eklendi. Alfred Nobel’in vasiyetine uyularak, bilim ve edebiyat alanındaki Nobel ödüllerini kazananlar, bazı belli İsveçli kurumların oluşturduğu komiteler tarafından, Nobel Barış Ödülünü kazanan(lar) ise Norveç Parlamentosu üyeleri arasından seçilen beş kişilik komite tarafından belirleniyor.
Sizin de dikkatinizi çekmiştir. Nobel Barış Ödülü diğer Nobel Ödüllerine kıyasla daha çok tartışma konusu ediliyor. Bu ödülleri alanlar arasında, belki gerçekten kendilerini dünyada barış ve dostluğun gelişmesine adamış olanlar da vardır. Ama ödül alanlara şöyle bir baktığımızda, bazılarının, barışla ilgisi tartışmalı siyasi figürler olduğunu görüyoruz.
Örnek vermek gerekirse 1994 yılında ödül Ortadoğu’daki “barış çabalarından ötürü” Yaser Arafat, Shimon Peres ve Yitzhak Rabin’e verildi. “Bu ‘barış çabaları’ sonuç vermedi” diye itiraz etmek belki haksızlık olabilir. Ama ödülü aldığında İsrail Dışişleri Bakanı olan Shimon Peres’in, Gazze’ye bu yılın başında acımasızca saldırıldığında, İsrail Cumhurbaşkanı olmasını ve saldırıları sıkılmadan savunmasını görmezden gelebilir miyiz?
1973 yılı Nobel Barış Ödülü ise zamanın ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ve Vietnam Dışişleri Bakanı Le Duc Tho’ya verilmişti; Vietnam Barış Anlaşması görüşmelerini birlikte yürüttükleri için… Le Duc Tho ödülü reddetti. Adamın ülkesini hunharca işgal edeceksiniz. Yetmezmiş gibi napalm bombalarıyla, türlü başka silahlarla çoluk çocuk demeden milyonlarca vatandaşının ölümüne, yaralanmasına, ömür boyu sakat kalmasına neden olacaksınız. Sonra da barış görüşmeleri yapmaya mecbur kaldığınız için, adı dünyada birçok savaşın, darbenin tezgâhlanmasında geçen Dışişleri Bakanınız Kissinger Nobel Barış Ödülü’nü alacak. Vietnam Dışişleri Bakanını da bu trajikomik olaya malzeme etmeye kalkacaksınız.
Nobel Barış Ödülü bu yıl ABD Başkanı Barack Obama’ya verildi. Obama bu ödülü alan dördüncü ABD Başkanı oldu. Ödülü, “uluslar arası diplomasiyi ve halklar arasındaki işbirliğini güçlendirme konusundaki olağanüstü çabalarından ötürü” aldığı açıklandı. Komite sözcüsü, Obama’nın çok az insanın yapabileceği ölçüde dünyanın dikkatini çektiğini ve halkına daha iyi gelecek umudu verdiğini söyledi.
Obama’nın bırakın ABD Başkanı seçilmesini, Demokrat Parti’nin Başkan aday adayı olması bile önemli bir gelişmeydi. Adaylık yarışını, ünlü eski Başkan Bill Clinton’ın popüler ve güçlü karısına karşı kazanması da başlı başına bir başarı öyküsüydü. Obama’nın ABD Başkanlığı’na doğru güvenli yürüyüşü ve seçim kampanyasında yaptığı konuşmalar hem yüzyıllarca ABD’de köle olarak yaşamak zorunda kalmış Afrika kökenli Amerikalıların torunlarını hem de yoksullukla ve açlıkla mücadele eden birçok dünya insanını umutlandırmıştı. Zira ABD imparatorluğunun başında, Bush çizgisinde bir “neoconun” olmasındansa, siyah bir demokratın olması evlaydı.
Kuşkusuz, ırkçılığın varlığını hala sürdürdüğü, dünyanın şu anki en büyük imparatorluğuna, bir siyahın başkan olması sırf sembolik anlamından ötürü bile çok önemlidir. Peki, onun, daha önce Kissinger’in, Peres’in layık görüldüğü bir ödülü tartışmalı biçimde alması da bu kadar önemli mi?
Ödül güya, kendilerini dünyada barış ve dostluğun gelişmesine hizmet edenlere veriliyor. Obama henüz ABD imparatorluğunun başında bir yılını bile doldurmadı. Onun kendisini dünyada barış ve dostluğun gelişmesine adadığına dair elimizde dişe dokunur bir veri yok. Üstelik Irak’ta ABD’nin başlattığı savaş durulmuş değil. Afganistan’daki savaş daha beter bir durumda ve Obama’nın Afganistan’daki kuvvetleri arttırmayı düşündüğü söyleniyor…
Obama’nın kendisi bile, ödülü aldığını duyduğunda “mahcup oldum” dediğine göre, acaba Norveçli parlamenterlerden oluşan ödül komitesi üyeleri yağcılıktan muzdarip olabilirler mi? Zira ABD Başkanları, ülkelerindeki silah üretimi ve stoku dünyada hiçbir ülkeyle kıyaslanmayacak denli fazla olduğu halde, bu “barış ödülü”ne pek sık layık görülüyorlar. Ya da Obama’ya Nobel Barış Ödülü’nü oybirliğiyle veren ödül komitesi, dünyada ne olup bittiğinden bihaber, umut budalası pollyannacı üyelerden oluşuyor olabilir mi? Dünyanın refah düzeyi en yüksek kabul edilen ülkesi Norveç’te yaşadıklarına göre bu da anlaşılır bir durum.
Bize de ödül komitesinin umuduna katılmak düşüyor. Zaten Obama da “ödülü bir eylem çağrısı olarak kabul ediyorum” demiş. Umut fakirin ekmeği…