Geçen sayımızda Türklerin ne kadar cesaretli ve merhametli olduğunu Avustralyalı, Çanakkale savaşçısından dinlemiştik. Bir bahriyeli Kızılay gönüllüsü Akşuroğlu'da ekibi ile birlikte Galiçya cephesinde, doğu Avrupa'da yaptığı hizmetlerini kendi Osmanlı Türkçesi ile yazdığı hatıralarını okuyucularımızla paylaşmak isterim,

Akşuroğlu'nun bir kolu da Besni eşrafından Aşkaroğlu ailesinin bir mensubu olduğunu söyleyebilirim. Galiçya cephesinde elbette esir aldığımız yabancı savaşçı olduğu gibi esir düşen zabit ve erlerimizde bulunmaktadır. Akşuroğlu esir düşen zabit ve erlerin İstanbul hükümetinden maaşlarını alıp dağıtmakla görevlidir. Bir seferinde gelen parayı Rus parasıyla değiştirir zabitlere elli, erlere de onar ruble verilir. Maaşlar geç kaldığında ödünç toplayarak esirlerimizin ihtiyaçları giderilir. Vaziyetin gittikçe kötüleşmesi neticesinde parada gelmemeye başlar. Akşuroğlu yardım toplayarak esirlerin sıkıntılarını gidermeye çalışır. Bir seferde yakalanıp kendisini öldürmek istediklerinde Kızılaycı olduğunu ispat eder ölümden döner. Buna benzer sıkıntıları zaman, zaman yaşamıştır. Kırım, Müslüman, tatar Türklerinin eserlerimizi iftar sofrasında ağırlamaları zabit ve erlerimizin duygularına mucip olmuştur. En sonunda da içinde bulunduğu devletin kurmaylarına gider. Sizin ülkemizde şu kadar esir askeriniz var. Bizimde bir o kadar da sizde esir askerlerimizin olduğunu söyler. Bunlar size ve bize sıkıntı vermektedir. Gelin becayiş yapalım bunları memleketlerine gönderelim. Durum mantıklı bulunur. Esirlerin, yurtlarına dönmelerini temin etmiş olurlar. Türklerin ne kadar cesaretli ve merhametli olduklarını defalarca dile getirirken Çanakkale savaşında siperlerin 8 metre mesafede oluşu ve oradaki davranışları Gazi Mustafa Kemal, tebrik ve takdire şayan görmüştür. Şu, iki tarihi olayı da sizlerle paylaşmak isterim. Gazi Osman paşa esir düşer. Ruslar, Gazi Osman paşayı kral huzuruna almak için kapının orta kısmından yarı bölerek demir bağlatır. Amacı ziya paşa içeri girerken başını öne eğsin girsin, Gazi Osman paşa durumu anlar. Kapıya sırtını döner, geri geri içeri girer. Paşanın bu cesaretini gören Rus kralı, Gazi Osman paşanın kılıcını iade eder. Diğer bir tarihi olay ise Saidi Nursi, albay

Rütbesiyle doğu cephesinde kendine tabi olanları ile Ruslarla çarpışırlar, Hepsi de şehit olur. Saidi Nursi, çalılıklar arasında gizlenip ateş ederken iki seçeneği vardı. Ya şehit olacak, ya da esir düşecekti. Esir olmayı düşünür. Bir gün Rus kralının yeğeni esirleri teftişe çıkar. Esirlerin önünden geçerken bir esirin ayağa kalkmadığını görür. Rus subayı, acaba beni tanımadı mı deyip, tekrar önünden geçer. Saidi Nursi yine ayağa kalkmaz. Rus subayı tercüman vasıtasıyla sorun beni tanımadı mı? Saidi Nursi, o Nikola Nikolaviç diye adını söyler. Neden kalkmadığını sorarlar. Saidi Nursi bir İslam âlemi kâfir olan birisinin önünden kalkmaz cevabını verir. Bunun için mahkeme kurulur, Saidi Nursi idama mahkûm edilir. Saidi Nursi idam sehpasına giderken, son bir isteğinin olup olmadığını sorarlar. Saidi Nursi iki rekât namaz kılmak istediğini söyler ve bunu da yerine getirirler. Namaz sonrası iki elini semaya açan ve bunu gören Rus subayı fikrini değiştirir. Demek bu kendi inancından dolayı ayağa kalkmamış deyip affeder. Saidi Nursi, bir fırsatını bulur Kırım, Avrupa üzerinden İstanbul'a gelir. Gazi Mustafa Kemal, tarafından Ankara'ya çağırılır. İlk milletvekillerinden olarak ta meclise girer. Milli mücadele sıralarında, Yunanlılar olabildiğine ilerliyorlar. Uğradıkları, kasaba ve köyleri yakıp yıkıyorlar. Olayı sezen yakın köylüler, gece yatağından fırlayıp tenha yerlere çekilirler. Bir müddet sonra yiyecekleri biter, giyecekleri kâfi gelmez, birde hastalık başlar. Kızılay oraları Dölgelere ayırır, birer ay süreyle tedavi ederler.