Daha önceki yazılardan birinde de dile getirmiştim. Dünyada,
         Her saniye bir futbol sahası büyüklüğünde verimli toprak aşınıyor.
   Her dakika üç futbol sahası büyüklüğünde ekilebilir toprak betonla kaplanıyor.
   Her dakika dört futbol sahası büyüklüğünde ormanlık alan ortadan kalkıyor.
   Her gün ortalama yüz canlı türünün yok olduğu tahmin ediliyor.*
Yukarıda belirtilenlerin hepsi büyük oranda bizim, yani insan türünün, “eseri”... “Doğaya hakim olma” çabamızın hazin sonucu... Ama bu biçimde devam edersek, yani sorumsuzca tüketmeye, tüketirken tahrip etmeye, kirletmeye devam edersek, gelecekte bir gün türdeşlerimiz, ekebilecek toprak, içebilecek su, gölgesinde dinlenecek ağaç, ciğerlerine çekebilecekleri temiz hava bulamayabilir. Şimdiden Afrika ve Asya’da içecek temiz su bulamayan, açlıktan, yoksulluktan kırılan yüz milyonlarca insan var...
Artık anlamalıyız... Biz doğanın efendisi değiliz. Doğa bizim malımız değil. Tıpkı diğer canlılar gibi biz de onun bir parçasıyız, sadece. Doğanın bütünlüğünü koruyamazsak, diğer canlılar ve canlı türleri bu ivmeyle yok olmaya devam ederse, gelecekte bizim türümüzün de varlığını sürdürmesi mümkün olmayabilir. Bunu anlamazsak kızılderililerin yıllar önce beyazlar için söyledikleri öngörü, bir gün tüm dünya insanlarının yaşamak zorunda kalacağı korkunç gerçeğe dönüşebilir: “Beyaz adam, paranın yenilemeyecek bir nesne olduğunu, ancak son ağaç kuruduğunda, son balık yakalandığında ve son nehir zehirlendiğinde anlayacak.”
Böyle olmasını istemiyorsak, artık vakit geçirmeden yaşama biçimimizi, üretim ve tüketim tarzımızı, doğa ve çevreyle ilişkimizi gözden geçirmeli, derinlemesine sorgulamalı, kendimizi ve çevremizdekileri bu yönde teşvik edip değiştirmeye çalışmalıyız.
Enerji üretim ve tüketim biçimimiz de sorgulamamız gerekenlerin başında geliyor. Enerji konusunda akılcı ve ahlâki yaklaşım, enerjiyi olabilecek en ucuz fiyata üretmek ve bol bol tüketmek olabilir mi? Bir zamanlar ülkelerin gelişmişlik düzeyi, kişi başına tüketilen elektrik, demir, diş macunu, tuvalet kağıdı vb. madde miktarlarına bakılarak tespit edilmeye çalışılıyordu. Gelişmişliği hâlâ bu veriler üzerinden değerlendiren aklıevveller var. Ama şükürler olsun, artık bunun tek taraflı bir bakış açısı olduğunu, dünyamızın kaynaklarını sorumsuzca tüketmenin, enerjiyi hoyratça kullanmanın dünyamızdaki yaşamın geleceği üzerinde derin olumsuz etkiler bıraktığını dile getirenler de var. Petrol, kömür, doğalgaz, uranyum gibi birçok enerji kaynağı açısından, sona yaklaştığımız anlaşılıyor. Dolayısıyla, alternatif enerji kaynakları geliştirme ve enerjinin kullanımı konusunda daha akılcı ve ahlâklı düşünme ve davranma zorunluluğumuz var.
Akılcı ve ahlâklı yaklaşım, aşırı enerji tüketimi olan jipler, otomobiller ithal etmek ve bireysel kara yolu taşımacılığını teşvik etmek değil, deniz ve demiryolu taşımacılığını ve toplu taşıma olanaklarını geliştirmektir.
Akılcı ve ahlâklı yaklaşım, enerji tüketimini körükleyen uygulamaları terk edip, enerji tasarrufu ile ilgili ciddi, ikna edici kampanyalar yürütmek, enerjinin üretim tesislerinden tüketiciye ulaşıncaya kadar etkin takibini yaparak, kaçak ve kayıpları en aza indirmeye çalışmaktır.
Akılcı ve ahlâklı yaklaşım, enerji üretiminde petrol, kömür, doğalgaz, uranyum gibi yenilenemeyen maddelere dayalı, doğal kaynakları tüketen ve doğal hayatı tehdit eden üretim biçimlerinden hızla uzaklaşıp, güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklara yönelmektir.
Akılcı ve ahlâklı yaklaşım, komşu ülkelerde ne yazık ki halen faaliyette olan patlamaya hazır nükleer bomba konumundaki santralleri işaret edip, “tehlike zaten her yerde” diyerek, deprem kuşaklarının üzerinde bulunan ülkemizde nükleer santraller kurup ülkemiz ve dünyamız için yeni tehlike odakları yaratmak değil, başta eski nesil santraller olmak üzere nükleer santrallerin tüm dünyada kademeli olarak kapatılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelinmesi için samimi ve etkin çaba harcamaktır.
*Charles Birch (2001) “Environmental Ethics in Process Thought” Concrescence: The Australasian Journal for Process Thought, 2: 1-11. 02.04.2008 tarihinde http://www.concrescence.org/ajpt_papers/vol102/02_birch.htm adresinden alınarak Türkçeye çevrildi.
Not: Nükleer enerji konusunda Milliyet gazetesinde, 1 Mayıs 2011 tarihinden itibaren Metin Münir’in hazırladığı, “Türkün Nükleerle İmtihanı” başlıklı bir yazı dizisi yayımlanmaya başlandı. Ülkemizde nükleer enerjinin hal-i pür melali hakkında objektif ve sağlam bilgi almak isteyenler mutlaka okumalı.