Cabir’den (r.a) rivayet edilmiştir. Peygamber Aleyhisselam buyuruyor ki: “Hz. Ali’nin bu ümmet üzerine olan hakkı, babanın evladı üzerine olan hakkı gibidir.

Amr bin Ab’dud, Kureyş kabilesinden ve Mudar bin Nizar evlatlarındandır. Kendisinde Ad kavminin kuvveti gibi kuvvet vardı. Ömründe hiçbir kimseye mağlup olmadı. Ancak Bedir Savaşı’nda yaralanarak düşmüştü. Sonra yine Hendek Muharebesi’ne geldi. Müslümanlar onun gelmesinden çok korktular. Bu savaş yirmi bir gün devam etti. Yirmi ikinci günü muharebe kızıştı. Amr bin Ab’dud hendeğin kenarına gelip yedi kere kendisi ile savaşacak asker istedi, kimse gitmedi. Sonunda peygamber Efendimiz Hz. Ali’yi çağırıp dedi ki:

-Ey Ali! Benim atıma bin, Zülfikar’ı al, hemen git Amr’ın önüne dur. Hiç korkma. Allah Teala sana yardım eder. Git, Müslümanları ondan gelecek kötülükten kurtar. Bunun üzerine Hz. Ali Düldül adındaki ata bindi. Zülfikar’ı beline taktı, hiç korkmadan bir aslan gibi gidip kafirin önüne dikilerek şöyle dedi:

-Ey Amr! İşittiğime göre Kabe’nin önünde yemin etmişsin ki, Kureyş’ten bir kimse senden iki şey isterse onun birini yaparmışsın. Amr:

-Evet, diye cevap verdi. Hz. Ali:

-Öyle ise ben de Kureyş’tenim. Senden iki şey istiyorum. İlk isteğim şudur: Müslüman ol. Amr:

-Bunu kabul etmem, deyince Hz. Ali:

 -Bu iki hasmı kendi hallerine bırakıp Mekke’ye dön, senden ikinci isteğim budur. Amr:

-Bunu kabul ettim. Fakat Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın başlarını kesmek şartı ile, dedi. Bunun üzerine Hz. Ali Şöyle buyurdu:

-Ey Amr! Benim başımı kesmeyince onların başını kesmek değil, kılına bile dokunamazsın. Amr:

Sen henüz gençsin, senin başını kesmek istemem, dedi. Hz. Ali (r.a):

Ben ise senin başını kesmek isterim, diye cevap verdi. Hz. Ali’nin sözlerine şiddetle kızan Amr hemen atından inerek Ali’ye hücum etti. Hz. Ali de atından inerek ona doğru yürüdü ve birbirine girdiler. Hz. Ali (r.a) bir fırsatını bulup Zülfikar’ı yerinde kullanarak Amr’ı uyluğundan yaralayıp yere düşürdü. Amr’ın bir bacağının bedeninden ayrıldığını gören Hz. Ali geri dönerek yanından uzaklaştı. Amr ise bedeninden ayrılan bacağını alıp Hz. Ali’nin arkasından attı. Aralarında yüz yirmi adımlık mesafe vardı. Amr öyle bir atışla attı ki bacağı eğer birine rastlasaydı onu yaralardı. Bu durumu gören Hz. Ali geri dönüp Amr’ın başını keserek öldürdü. Resûl-i Ekrem (s.a.v) tekbir getirerek şöyle buyurdu:

-Ali’nin Amr bin Ab’dud’un karşısında bir kere durması ümmetimin kıyamete kadar yaptığı ibadetlerden daha hayırlıdır, dedi.

 Hz. Ali’den rivayet edilmiştir. Resûl-i Ekrem (s.a.v) bana şöyle buyurdu:

-Ey Ali! Sana beş yüz koyun vermemi mi istersin yoksa din ve dünya saadetini verecek olan beş kelimeyi mi? Hz. Ali:

-Ben beş kelimeyi isterim. Resulullah (s.a.v):

-Peki öyle ise, diye buyurarak şu duayı okuyup bana öğretti:

-Ey Allahım! Günahımı yarlığa, ahlakımı güzel ve geniş kıl, verdiğin rızka beni kanaatkar kıl, beni kendisinden döndürdüğün şeye nefsimi kaydırma ve yine peygamber Aleyhisselam buyurdu ki:

-Hiçbir ferahlık yoktur ki sonu gam keder ve ağlamak olmasın. Hz. Ali (r.a) rivayet ediyor. Resûl-i Ekrem (s.a.v) buyuruyor ki:

-Ya Ali! Ancak Rabbinden ümit edici ol, ancak günahlarından kork, bilmediğin bir şeyi senden sordukları vakit Allah (c.c) bilir demekten utanma. Yine Hz. Ali Peygamber Efendimiz’in kendisine şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

-Ya Ali! Yaramaz ve cimri olma. Güler yüzlü ol. Cömert ol. Herkese ikramda bulun. Çünkü mü’min yumuşak yüzlü ve cömert olur. Münafık ise kaba ve katı kalpli olur. Ümmetimin cömertlerinin günahları güneşin altında karın eridiği gibi erir.