Bu köşede 27 Mart günü yayınlanan yazımda iki tür siyasetçinin olduğunu söyledim.

Birincisi, kendisi için siyaset yapanlar. Siyaseti kullanarak kendisine fayda sağlayanlar. Kendisini ve çevresini zengin etme peşinde koşanlar.   

İkincisi, ülkesi ve toplumu için siyaset yapanlar. Ülkesini ve toplumu zenginleştirmek, halkın refah düzeyini yükseltmek, gelirin eşit dağılımını sağlamak için mücadele edenler. Halkının mutluluğu için siyaset yapanlar.

Tarih boyunca, kendisi için siyaset yapanlarla, halkı için siyaset yapanlar, hep çatışma halinde olmuşlardır. Siyasal tarih, bu durumun sayısız örnekleriyle doludur. 

Adıyaman milletvekili Metiner, siyaseti kendisi için yapanlardandır.  

Neden mi?

Metiner, milletvekili olmadan önce Adıyaman halkına hizmeti olan, Adıyaman halkına fayda sağlamış birisi değildi.

Adıyaman halkını tanımıyordu.

Sorunlarını bilmiyordu. 

AKP, ile ve ilçe örgütlerinde görev yapmamıştı.

AKP’nin, üye ve örgütlerini tanımıyordu.

Milletvekili adayı olmak için AKP yöneticilerinin kapısını aşındırırken ya da kendisine milletvekili adaylığı teklif edildiğinde: “Benim Adıyaman’a ve Adıyaman halkına bir hizmetim yok. Milletvekilliği, emek verenlerin, halka hizmet edenlerin hakkıdır. Doğru ve ahlaki olan budur. Ben, ne hakla emek verenlerin haklarına gasp ediyorum demedi.” 

Halkın değil, kendi çıkarının peşinde koşan, halk için değil kendisi için politika yapan birisi olduğu için, emek hırsızlığı yaptı. Yıllardan beri milletvekili olmak için AKP il ve ilçe örgütlerinde emek veren, maddi manevi zorluklara katlanan AKP’lilerin emeklerinin üzerine oturdu. Emek vermeden milletvekili olmayı içine sindirdi.

Metiner, siyaseti kendisi için yapan birisi olduğu için, ülke ve millet için siyaset yapılmasını hedefleyen, her siyasetçinin benimsemesi ve sahiplenmesi gereken Altı Okla tanımlanan ilke ve değerleri yok etme peşinde koşuyor. Meydanın, kendisi gibi siyaset yapanlara kalmasını istiyor.