Emperyal sistemin kurduğu dünya düzeninde küresel sistem oyuncuları mevcut yapılarını korumak adına tehdit ve caydırıcılık üzerinden ellerindeki son kozlarını sahneye koydukları dönemin başlangıcındayız.
SICAK SAVAŞ ile İmparatorlukların son bulduğu, ekonomik buhran sonrası ortaya çıkan savaşların neticesinde İki kutuplu dünya yönetiminin paylaşıldığı SOĞUK SAVAŞ döneminden sonra, Küresel sistemin tek hakimi olan ABD’nin, küresel imparatorluk ,hakimiyet gücünün ve emperyal sistemin VEKİL aktörler döneminin sonunun yaklaştığı, 21.YY’dayız.
Değişen dengeler ile vekil aktörlerin yerine direk kendilerinin mücadele alanına girdiği ancak sıcak savaştan çekinerek ILIK SAVAŞ modelinin sahneye koyulduğu bu son dönem ile küresel aktörlerin karşısında ,sömürülen ve yönetilen konumundan çıkarak, yeni aktör ve hinterlant alanı yaratan ülkelerin mücadele içine girdikleri ILIK SAVAŞ dönemi diye olarak adlandırdığım dönemin, dengelerin değiştiğini , iç ve dış dinamiklerle elde ettikleri güçlü yapıların etkisinin sonuna yaklaşıldığının göstergesidir.
Ilık savaş dönemi ile vekil savaşçılar üzerinden ısınan ortamın diplomasi atakları ile masada anlaşmazlığa dayalı ılık ortama dönüştürülerek masadan kazançlı çıkılması, hem savunma sanayisinin kazanması,hemde siyasi, ekonomik, tehditlerle etki alanlarını kayıp etme riskini ortadan kaldırmaya dayalı bir çözüm üretmeden çözümsüzlüklerin devam etmesi politikası olarak anlaşılmalıdır.
Ilık Savaş dönemi milliyetçilik akımını işleyerek mikro ve etnik yapılar üzerinden çatışma kültürünü ön plana çıkarma , kendine geniş alanlar yaratma ve mikro devletler oluşturma projeleridir.
Geniş halk kitlelerinin, küresel sistem karşıtı eylemlerinin zirveye çıktığı, küresel sistemin sahibi olduklarını iddia edenlerin mevcut statülerini korumak adına yeni yol haritaları üzerinden yollarına devam etmek istedikleri bu iki durum karşısında devlet yönetimlerinin ve büyük halk kitlelerinin siyasi hareketlilik içerisinde yeni arayış içinde mücadele ettiklerini görmekteyiz.
Emperyal sistemin, mevcut konumunun karşısında olan ülkeleri kendine açıktan tehdit olarak ilan etmesi ile mücadelenin arttığı, ve dengelerin bozulduğu, siyaset ,enerji,darbe girişimleri ve ekonomi enstrümanlarıyla tehditlerin sahneye koyulduğudur.
SSCB-ABD dönemi diğer yapılanmasıyla sosyalizm ve kapitalizm dengelerinin SSCB dağılması sonrası kapitalist sistem üzerinden dünya şekillenmesini planlayanların Ulus Devletlerinin parçalanması planları ve proxy devlet, etnik devlet yapılanması ile dünya üzerinde yeniden hakimiyet kurma planlarının karşısında olan devletlerin mücadelesi olarak görülecektir.
Emperyal sistemin ticaret yollarının kontrolündeki hakimiyetinin alternatif ticaret yollarının ortaya çıkması, ticaretin kullanımındaki sahip olduğu parasal sistem karşısında yeni sistem arayışlarının ortaya çıkması ile uygulama alanına girmesi ,ülkelerin kendi paraları üzerinden ticaret yapmaları,emperyal sistemin ekonomiyi kontrol ederek ülkeler üzerindeki hakim güç olmasının önüne geçmesi yeni küresel sistemin oluşmaya başladığının cesaretle uygulanmasının neticesidir.
Ortadoğu’da planlanan proxy devlet yapılanmaların karşısında olan bölgedeki ülkelerin sınırlarının bütünlüğünü savunan ve sahada müdahale ederek kendisine karşı oluşturulmak istenen bütün yapıları, ideolojileri, planları yıkan Türkiye ILIK SAVAŞ döneminde yüksek ses tonundan bu mücadelenin içine girerek kendi politikalarını oluşturmaya başlaması sonucunda, emperyal sistemin ürünleri olan bir çok yapıda Türkiye aleyhine yayınların yapılması ve raporların düzenlemesi ile Türkiye’yi suçlama yollarını seçen emperyal sistemin karşısında mücadelenin ve mazlum milletlerin sesi konumuna gelmiştir.
NATO içinde var olan ve ‘’müttefik düşman ‘’olarak görülen hiç bir mücadelesinde destek göremeyen ekonomik, siyasi gelişmişlik ve kalkınma olarak yol almaya başladığı her dönemde ülke içinde ve dışında kriz ve kaos ortamı yaratılarak her on yılda bir darbe girişimi ile karşı karşıya bırakılan Türkiye AB ile tam üyelik müzakereleri için 2005 yılında tekrar yola çıkma kararı vermesine rağmen görüşmeler bir çok açıdan sekteye uğratılmış ve Türkiye’ye karşı açıktan seslerin yükselmesi ile Türkiye öncelik yönünü Ortadoğu olarak açıklaması ile dengelerin değişmesine neden olarak sözde bir suçlu ülke konumuna konulmuştur.
Türkiye’nin dış politikada değişikliğine gitmesi emperyal sisteminin dünyanın en stratejik konumunda olan enerji, ticaret ve siyasal sistemlerin yeni yapılarının değişmesine, jeopolitikten jeo ekonomik yapıların yeniden tartışılması ve yeni küresel sistemin yapıların temellerinin atılması,yeni ittifak yapılarının oluşmasının deklare edilmesini ortaya çıkarmıştır.
15 Temmuz hain darbe girişimi Türkiye açısından emperyal sistemin ülkemiz içindeki güç noktasının sonunun geldiğinin göstergesi olmuştur. Siyasal sistemi kendi kuran, yöneten ve kendisi yok eden emperyal yapılanma bu kez siyasal liderinin arkasında duran halk kitlesi karşısında etkisiz kalmış ve yeni yollar bulmaya çalışarak bu mücadeleyi yürütme yolunu seçmiştir.
Türkiye’nin kendi milli güvenlik konseptini oluşturması ve bu alanda kendini yeniden yapılandırmaya başlaması ile emperyal sistem Türkiye’yi kendine açıktan mücadele eden ülke konumuna getirmiştir.
Bir çok alanda ülkemize karşı görünür veya görünmez ambargo uygulama yolunu seçmiştir.1945 yılından buna devam eden Atlantik yapılanmasının artık sonunun geldiğini gördükçe hırçınlaşmaya devam ederek Türkiye’yi bir çok alanda sistemin dışına atmaya ve farklı konumda değerlendirmeye başlamıştır.
Türkiye’nin uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde attığı bütün adımlar karşısında, ses çıkaracak yol bulamayan emperyal sistem en son çare olarak ülkemize karşı her iki üç yılda bir uygulamaya koyduğu finans sistemi üzerinden etkisini göstermek istemiş içerideki işbirlikçilerini aktif olarak kullanıma sokmasıyla Türkiye’yi ekonomik bir çıkmaz içine sürüklemek istemiştir. Ekonomik mücadele üzerinden baş edemeyeceğini gördüğü Çin’e karşı Tayvan, Pasifik ve Hindistan üzerinden,SSCB’nin dağılması sonrası ortaya çıkan ülkeleri bünyesine(NATO)alan, kontrolünü ele geçirdiği Rusya’nın sınır ülkelerini Rusya’ya karşı kullanarak mevcut yapısının korumak isteyen ABD ve onun destekçileri olan emperyal sistem Türkiye’ye karşı her yolu seçmekten geri kalmamıştır.
Türkiye’nin ipek yolu projesi ile Çin ve Rusya ile birlikteliği,Türk Devletler Teşkilatları yapısı oluşması ile yeniden şekillenen Türk Dünyası, Balkanların,Çin ve Rusya’nın Türk Devlet Teşkilatı yapısının doğal üyesi olduklarının açıklanması, Ortadoğu’da yeniden dengelenen yapıların aktör ülkesi konumuna gelmesi,Asya ve Afrika’da bir çok alanda faaliyet göstermesi ve 3.Afrika zirvesinde devlet başkanlarının söylemleri paylaşımcı dünya düzeni ve kazan kazan ilkesinin ön plana çıkartılarak top yekün kalkınma ve gelişmişlik üzerinde kararların alınmış olması, bir çok dengenin değişmesine yol açacaktır.
Tükiye’nin her alanda destek vereceğini açıklaması ile mazlum milletlerin haklarını koruyacağına dair söylemleri ve uygulamaları, Afrika üzerinden proxy devletleri oluşturmak isteyen emperyal sisteme, yeni küresel sistemin oluşmasına kendi kendilerini yönetenlerin karar vereceğini en yüksek tondan ifade edilmesini sağlamıştır.