Evet, saygıdeğer okurlarım. Konuşmanın da bir adabı vardır. Mesela bu kainatı yaratan Allah Zülcelal Hazretleri, azgın firavuna Hz. Musa A.S. ile kardeşi Harun A.S.'ı gönderirken dahi Taha suresi ayet 42'den 52'ye kadar şöyle hitap etmektedir; "Ey Musa. Sen ve kardeşin Harun'la beraber firavuna gidin ve beni anmakta gevşeklik göstermeyin. İkiniz beraber firavuna gidin. Çünkü o sınırı çok aştı ve yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslupla söyleyin. Ola ki aklını başına alır veya içine bir korku düşer.

Musa A.S.'la Harun A.S.; "Ey rabbimiz. Doğrusu onun bize karşı ileri gitmesinden veya daha da azmasından endişe ederiz." Allah-u Teala buyurdu ki; "Korkmayın. Bilin ki ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm. Ona gidin deyin ki, biz senin rabbinin elçileriyiz. Artık İsrail oğullarını bırak bizimle gelsinler. Onlara eziyet etme. Sana rabbinden bir mucize getirdik. Esenlik doğru yolu izleyenlerin olacaktır. Bize vahyi olunmuştur ki azab asıl Peygamberleri yalanlayıp yüz çevirenlerin başına gelecektir. Firavun, ey Musa, sizin rabbiniz de kimmiş dedi. Musa A.S.; "Bizim rabbimiz, her şeye özüyle ve biçimiyle varlık veren, sonra da işin yolunu ve yordamını gösterendir" diye cevap verdi. Yine firavun; Peki gelip geçen nesillerin durumu ne olacak?" Musa; "Onlar hakkındaki bilgi rabbimin katındadır ki bir kitaptadır. Rabbim ne yanılır ve ne de unutur" dedi.

Evet, burada firavunun Hz. Musa A.S.'a alaycı bir ifade ile sizin rabbinizde kimmiş? sorusu sorması üzerine Musa A.S., onun evrendeki her şeyi özüyle ve biçimiyle var eden sonra da her varlığa yolunu ve yordamını gösteren Allah-u Teala olduğunu söylemiş ve böylece firavunun da dahil olmak üzere her şeyin varlığını ona borçlu olduğuna dikkat çekmişti. Ardından firavun gelip geçen nesillerin durumunu sorarak, muhtemelen dünyada güç sahiplerinin yaptıklarının yanına kar kaldığına işaret etmiş ve Musa'dan buna açıklık getirmesini istemişti. Hz. Musa A.S., onlarında rabbinin bilgisinin dışında olmadığını ve her şeyin Allah katında kayıtlı bulunduğunu ifade etmiş, Allah'ın ilminin ilahi hikmet gereği yapılan bu kayıtlara bağlı hatırlatmak üzere de onun asla yanılmaz ve unutmaz olduğunu sözlerine eklemişti. Evet, burada razinin tercih ettiği yoruma göre ise, firavunun gelip geçen nesillere dair soru sorması konuyu değiştirme ve Hz. Musa'yı hikaye türü açıklamalara çekip meşgul etme amacı taşıyordu. Zira bir önceki soruya güçlü ve kuşatıcı bir cevap vermişti.

Evet, Musa A.S.'ın o konudaki ikna edici konuşmaya devam etmesinden ve çevresindeki insanların bundan etkilenmelerinden endişe duydu. Hz. Musa'da bunu anladığı için yeni soruya pek iltifat etmedi ve genel bir cevap vererek geçiştirmeyi yiğeledi.

Evet, saygıdeğer okurlarım. Allah Zülcelal Hazretlerinin emri ile Hz. Musa ve kardeşi Harun A.S. hak din İslam'ı tebliğ etmek üzere firavuna gönderildikleri haber verilmektedir. Bu ayeti kerimelerden çıkan 3 önemli netice vardır. Birincisi Peygamberlerin yüklenmiş oldukları vazifelerin büyüklüğü ve güçlülüğü, öyle değil mi? Mısır ülkesine hakim olması sebebiyle büyük bir maddi gücü elinde bulunduran ve ayrıca ilahlık iddiasında bulunan bir kimseye maddi hiç bir güçleri olmayan iki kişinin İslam'ı tebliğ için gitmeleri kolay bir iş değildir. İkincisi ise, tebliğin yumuşak dille yapılması, evet küfürde zirveye kadar çıkmış bir kimseye dahi yumuşak bir dille tebliğ emredildiğine göre hak dinin temsilciliklerinin herkese karşı önce yumuşak bir lisan kullanmaları gerekmektedir. Üçüncüsü ise, hak dinin temsilcilerinin yardımcısının bizzat Allah-u Teala olduğu hakikatidir. Evet, bu ayetlerden de anlaşılıyor ki firavuna karşı gitme hususunda onun kendilerine kötülük yapmasından şüpheye düşüyorlar. Ancak Allah-u Teala onlara teminat veriyor ve vazifelerini çekinmeden yapmalarını emrediyor.

Evet, saygıdeğer okurlarım. Nezaket ve mülayemet nereye girerse orayı süsler. Şiddet ve kötü söz ise girdiği her yeri kirletir ve çirkin gösterir. Bu münasebetle Allah daima güzel konuşmayı Müslümanlara emretmiştir. Müslümanların herkese karşı güler yüz gösterip tatlı dil ile konuşmaları lazımdır. Çünkü tatlı dil çok hoş bir şeydir. Yumuşatıcı ve teskin edici bir özelliğe sahiptir. Eski büyüklerimiz tatlı güzel söz yılanı bile deliğinden çıkarır demezler miydi? Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz de bir Hadisinde; "Güzel söz söylemekle Cehennemden korununuz." buyurmuştur. Müslim Es Sahi Zekat 20

Demek, suretiyle tatlı dil ve güzel konuşmanın önemini beyan etmiştir. Ayrıca insanların yanında dilini muhafaza edip çirkin söz söylememek, onlara karşı en güzel saygı ve terbiye örneği değil midir? Saygılarımla.