Ömrünün en güzel dönemi olan 25 yılını Hava Kuvvetleri safında geçiren bir hemşehriniz ve kardeşiniz olarak 15 Temmuz gecesini ve Hava Kuvvetleri içinde yaşamış olduğum olayları birkaç yazı dizisi ile sizinle paylaşacağım.

15 Temmuz 2016 saat 16.00

İstanbul da evim eski Boğaziçi yeni adıyla Şehitler köprüsüne giden çevreyolu üstünde. Evin önündeki üst geçitte 2 polis devriyede. Biri silahlı tur atarken diğeri sürekli merdivende telefonla meşgul. Kendi kendime herhalde protokol geçecek önlem alınıyor diyorum. Halbuki Cumhurbaşkanı o sıra Marmaris'te. Başbakan ise Tuzla da savaş gemisi indirme törenine katılacak. (genelde bu tür önlem üst düzey  protokol için yapılmakta). Bir süre sonra bölgeden ayrıldılar. Bu takibimin sebebi de emniyet ve asayişin sağlanmasında bir vatandaş olarak her zaman tetikteyim. Adli güç gelene kadar gözlem yapmayı kendime görev addediyorum.

Akşam saatlerinde askeri personel taşıyıcılarının köprünün anadolu tarafını tuttuğunda bunlar kım oluyor? Kendi başlarına trafiği engelliyor diyorum. Bu şehrin valisi var onun bilgisi olsa nasıl müsaade eder diyorum.  Tabi ortada daha tanklar yok.

Haber kanallarını karıştırınca darbe girişimi olduğunu anladım. Kendi çevreme eğer bu ülkede bir darbe girişimi olursa bunu Fetö yapar diyordum. Çünkü TSK'nın içini oradan gelen birisi olarak çok iyi biliyordum.  Yıllardan beri kendilerinin dışında kimseye hayat hakkı tanımıyor ve pervasızcasına kadrolaşıyorlardı. Buna namaz kılan eşi başörtülü olanlar da dahildi…Çünkü bunlar birlikte namaz kılmazlardı. Eşimin başını açması karşılığında FETÖ nün dua listesine alınacağını vaat etmişlerdi.

28Şubat gazisi (15 Temmuz ile 2. defa gazi oldu) Giray Balatekin Albayım ile haberleşip köprüye gitmeye karar verdik. Beylik silahımızı almayalım. Bir provokasyona sebep olmasın ve duygularımıza kapılmayalım dedik. Çünkü karşılaşacağımız askere nasıl hitap edeceğimizi biliyorduk. Eğer silah kullanma durumu olsa idi daha vahim sonuçları olabilirdi. Bunu da zaten yaşadık. Şüpheli hareketleri olan ve  çantası ve beli mühimmat dolu birisini yakalayıp ilgililere teslim ettik.

Yollar kapalı oduğu için Ümraniye meydanına yakın arabayı bırakıp akın akın insanlarla birlikte önce kısıklı meydanına çünkü orası  --Cumhurbaşkanımızın evinin-- bulunduğu yerdi.

Tabi bu arada dikkatimizi çeken bir şey de şu idi. Ya insanlar hürriyet mücadelesine, şehadete gidiyordu. Ya da ekmek kuyruğunda market alışverişinde idi. Hürriyetsiz yaşamanın, ekmeksiz yaşamaktan daha acı olduğunu anlamayan tabiki önce midesini düşünecekti.

Kısıklı meydanına geldiğimizde bir kısım vatandaşlarımız  Cumhurbaşkanımızın evini korumak üzere kaldılar. Çünkü buraya da 3 tank görevlendirilmişti.  Altunizade de durdurulmasa Kısıklıya geleceklerdi. Allah a şükür muvaffak olamadılar. Burada destan yazan arkadaşımın kahramanca mücadelesini yazı sonunda link olarak vereceğim.

Yol kenarındaki motosikletli emniyet güçlerine asker olduğumuzu belirtip darbeye geçit olmadığını ve BAŞKOMUTANIN CUMHURBAŞKANIMIZ olduğunu belirtip halkımıza da ‘’Asker Başkomutanına itaat et’’ sloganı ile yürüyorduk.

 5-6 km yürümeden sonra köprüye yönelmiştik Geldiğimizde saat 0130 civarı idi. Onbinler köprüyü tutmuş bir o kadar da yollarda gelen vardı.

Köprünün araç gişelerinin arkasında 3 aded askeri personel taşıyıcı ve 2 adat Leopar tank mevzi almıştı. Bir adet de havacı otobusu ile Kuleli Askeri Lisesinden öğrencileri getirmişler.

Silahlı, üniformalı teröristler önümüze ateş açıyorlar yaklaşmaya müsaade etmiyorlardı. Ancak motosikletli kardeşlerimiz yaralıları her ne pahasına olursa olsun taşıyorlardı. İlerlemeye devam ederken gaz bombası atıldı. Gözde yanma ve nefes yollarında sıkışma olunca geri çekilmek zorunda kaldık. Çünkü iyice savunmasız pozisyona düşmüştük. Bu arada alkışlarla tam techizat özel harekat polislerimiz geldi ve operasyon için alanı boşaltmamızı anons ediyorlardı.

Tank dan Polis toma sına ateş açıldı. Büyük bir alev topuna döndü atış yeri. Bu arada köprünün üstünde bir hain keskin nışancı da ateş açıyordu. Üstümüzden F-16 süpersonik hızda geçerek patlama sesi oluşturup bomba atıldığı izlenimini vermeye çalışıyordu.

Şairin dediği gibi o gün bu millet lisan ı haliyle şu mısraları okuyordu adeta;

Cehennem olsa da gelen  göğsümüzde söndürürüz

Bu yol ki hak yolu dur dönme bilmez yürürüz.

Kimse mevzisini terk etmiyordu.  Fecir vaktine kadar silah sesleri , tekbirler ve minarelerden sala sesleri devam etti. Sabah namazını kıldıktan sonra gün ağarmaya yakın eller havada teslim olmaya başladılar.

Derhal etrafları çevrilip polis araçlarına alınmaya başlandılar. Bu arada tanklara hücüm edilip içinde teröristler çıkarılıyordu. Hele birisinin yüzü doğduğuna ve yaşadığına bin pişman ifade var ya, o bile az kalırdı.

Milletimiz o kadar merhametli idi ki az önce kendine ateş açanları adeta korumak için insan koridoru oluşturmuş, aradan tahliye ederek polise teslim ediyorlardı.

O sabah, sanki Mohaç zaferinin, bu ülkenin kurtuluşunun, istaklal harbi zaferinin hissiyatını yaşıyorduk...Yahya Kemal’in ifadesi ile o gün çocuklar gibi şendik…

Bu zafer tamamen ve tamamen Allah’ın bir lütfu idi Aziz milletimize. Biz biliyorduk ki köprü düşse İstanbul düşecek, İstanbul düşse Türkiye ve Alem-i İslam'ın son kalesi düşecekti.

İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür,

İmansız olan paslı yürek sine de yüktür.

Bu mücadele, silahsız ama yüreğinde iman olanlarla, yüreksiz ve modern mühimmatla saldıran üniformalı (asker ismine layık değiller çünkü) korkakların mücadelesi idi.

Elbette böyle bir zaferin nihayeti şükür secdesi ve şükür namazı olmalıydı…

Bir sonraki yazımda Fetö neden  Hava Kuvvetlerinde daha çok kadrolaştı ve darbenin merkezinde neden Hava Kuvvetleri vardı?

(E. Hava Yarbay Cemal ERDOĞAN)

Asker arkadaşlarımızın destansı mücadelesine aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

https://www.youtube.com/watch?v=Flvsy2OKFCE

www.asder.org.tr (Genel Başkan Yardımcımız Arap Basınında)