ADIYAMAN (PERRE) - Şeriban ÖZÇAKMAK - İnsan Hakları Haftası kapsamında Adıyaman'da düzenlenen ortak basın açıklamasında konuşan İHD Adıyaman Şube Başkanı Avukat Bülent Çınar, 'İnsan onurunu koruyabilmenin en temel yolu barıştır. Barışın olmadığı yerde insan haklarından söz edilemez' dedi.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin kabulünün 77. yılı dolayısıyla Adıyaman Emek ve Demokrasi Platformu, Adıyaman Barosu ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Adıyaman Şubesi tarafından ortak basın açıklaması gerçekleştirildi. Adıyaman Mimar Sinan Kültür Parkı'nda yapılan açıklamada, basın açıklamasını okuyan İHD Adıyaman Şube Başkanı Avukat Bülent Çınar, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin II. Dünya Savaşı'nın yarattığı büyük yıkımın ardından kabul edildiğini hatırlatarak, bildirgenin merkezinde insan onurunun yer aldığını vurguladı.

Başkan Çınar, insan onuru ve eşit hakların özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu vurgulayarak, 'İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin başlangıç kısmında ifade edilen 'insan onuru ile eşit ve devredilemez haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğu' tespiti, insan hakları mücadelesinin pusulasıdır. Bizler ilk günden bu yana herkesin insan onuruna yakışır bir yaşam sürmesi için mücadele ediyoruz' dedi.
'Kürt Meselesi Bir Hak ve Demokrasi Sorunudur'
Kürt meselesinin özünde bir insan hakları ve demokrasi meselesi olduğuna dikkat çeken Çınar, yıllardır uygulanan güvenlikçi politikaların ağır sonuçlar doğurduğunu belirterek, 'Yanlış iliklenen ilk düğmenin bedeli bu ülkeye çok ağır olmuştur. Salt güvenlik temelli politikalar, inkâr ve asimilasyonla birleşmiş; en az 40 bin insan yaşamını yitirmiş, yargısız infazlar, zorla kaybetmeler, işkence ve köy boşaltmalar yaşanmıştır' ifadelerini kullandı.
'Müzakere Süreci, Barış Umudunu Canlandırdı'
1 Ekim 2024'te başlayan müzakere sürecine de değinen Başkan Çınar, bu sürecin barış umutlarını yeniden yeşerttiğini ifade ederek, 'Barış hakkını temel bir insan hakkı olarak görüyoruz. Kalıcı barış için her türlü katkıyı sunmaya hazırız. Hasta ve siyasi mahpusları kapsayan bir barış yasasının hızla çıkarılması sürecin başarısı için elzemdir' dedi.
Gazze'de Savaşın Ağır Bilançosu
Dünyada ve bölgede devam eden savaşlara da dikkat çeken Başkan Çınar, Gazze'de yaşananlara ilişkin, '2023'ten bu yana Gazze'de on binlerce Filistinli yaşamını yitirdi. Kadınlar, çocuklar, mülteciler ve LGBTIQ+'lar savaşların en büyük mağdurlarıdır' ifadelerini kullandı.
Demokratik Gerileme ve Kayyım Eleştirisi
Türkiye'deki demokratik gerilemeye ilişkin değerlendirmelerde bulunan Başkan Çınar, kayyım uygulamaları ve muhalefete yönelik baskıların endişe verici boyutlara ulaştığını belirterek, 'AYM ve AİHM kararlarına rağmen tutuklu bulunan siyasetçilerin, hukukçuların ve gazetecilerin derhal serbest bırakılması gerekmektedir. Yargı kararlarına uymak yürütmenin yükümlülüğüdür' dedi.
Açıklamanın sonunda Başkan Çınar, 'İnsan haklarının özü barıştır. Barışı getirecek olan bizleriz. Kadınlar, çocuklar, emekçiler ve doğa savunucuları olmadan kalıcı barış mümkün değildir' sözleriyle çağrıda bulundu.
Başkan Çınar, basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
'İnsanlık mücadelesinin önemli bir kazanımı olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, büyük acılara sebep olan II. Dünya Savaşı'nın ardından, tam 77 yıl önce 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edildi. Bildirge'nin başlangıç kısmında altı çizilen temel hak ve özgürlükler, insan hakları savunucuları olarak bizim de mücadelemizin temelini oluşturuyor ve dayandığı temel kavram, insan onuru. İnsan onurunu koruyabilmenin en temel yolu ise barıştır. Bildirge'nin başlangıç kısmında ifade edilen 'İnsan onuru ile eşit ve devredilemez haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğu' tespiti insan hakları mücadelesinin adeta pusulası olmuş bir fikirdir. İlk günden itibaren herkesin insan onuruna yakışır bir yaşam sürmesi için mücadele ediyoruz. Kürt meselesi özünde bir insan hakları ve demokrasi meselesidir. Kürtlerin bir asrı geçen çabası ve mücadelesi kendi kimliği, dili ve kültürü ile kabul edilme ve varlığını sürdürme, yani kolektif haklarının yasal ve anayasal güvenceye alınmasıdır. Ne var ki; yanlış iliklenen ilk düğmenin, salt güvenlik temelli politikalara eşlik eden inkar ve asimilasyon politikalarının ülkeye bedeli çok ağır olmuştur. Bu politikaların sonucunda, tespit edebildiğimiz kadarıyla en az 40.000 insan yaşamını yitirmiştir. Yanı sıra yargısız infazlar, zorla kaybetmeler, köy boşaltmalar, işkence gibi ağır insan hakları ihlalleri yaşanmıştır. İlk günden bu yana raporlarla tespit ettiğimiz ihlallerin sorumlularının tespit edilmesi ve cezasız kalmaması adına yoğun bir mücadele yürüttük.
Yaşanan trajedilerle yüzleşilmesini ve bir daha yaşanmamasını sağlayacak, onulmaz yaraları iyileştirecek olan barıştır. 1 Ekim 2024'te başlayan müzakere süreci, 'barış hakkını' temel bir insan hakkı olarak gören bizlerin barışa dair umudumuzu bir kez daha yeşertmiştir. Hak savunucuları nihai barışın sağlanması için her türlü destek ve katkıyı sunmaya hazırdır. Kürt meselesinin barışçıl çözümünün, Türkiye'de yaşayan tüm halklar ve toplumsal katmanlar için önemli kazanımlar sağlayacağına, demokrasi ve hukuk devletinin inşası açısından da önemli fırsatlar yaratacağına inanıyoruz.
Örgütün kendisini feshetmesi ve akabinde yaşanan gelişmeler çatışmalı dönemdeki algıları değiştirme, sözün alanını genişletme, dolayısıyla da kalıcı barışın inşasına katkı sunma imkanını yarattığını düşünüyoruz.
Cesaretli olmak için artık daha çok sebebimiz var. Silahlar yakıldı ve sustu. Artık sağduyu, cesaret ve ferasetle yeni bir sayfa açmanın ve pozitif barışa giden yolun taşlarını gecikmeden döşemenin zamanı.
İlk etapta hasta mahpusları ve siyasi mahpusları kapsayan bir barış yasasının hızlıca çıkarılması bir gereklilik ve sürecin başarısı için elzem olduğunu ifade ediyoruz. Çatışmalı dönemde yaşanan ihlallere ilişkin hakikatin açığa çıkarılması barış sürecinin kalıcılaşmasında yaşamsal öneme sahiptir. 40 yıllık çatışmalı süreçte yaşanan ağır insan hakları ihlallerine ilişkin hakikatin ortaya çıkarılmasına, adaletin sağlanmasına, adil ve kalıcı barışın inşasına katkı sunacaktır.
Ağır insan hakları ihlalleri karşısında failleri koruyan cezasızlık kültürü ile mücadelemizi sürdüreceğimizin bir kez daha altını çiziyor, barış için cesaret, adalet için ise yüzleşme gerektiğini vurguluyoruz. Savaş ve çatışmanın ilk kurbanının temel hak ve özgürlükler olduğunu dünya halklarının yeniden deneyimlediği günlerden geçiyoruz. Evrensel Bildirge'nin de vurguladığı gibi, insanı ve onun insan olmaktan kaynaklı haklarını korumak ve geliştirmek ancak barışın egemen olduğu bir ortamda mümkündür. Bu yüzden diyoruz ki: Barışın insan haklarına, insan haklarının da barışa ihtiyacı var.
Otoriterleşme eğilimi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de devam ediyor. 2025 yılında hala dünyanın çeşitli yerlerinde savaşlar, silahlı çatışmalar devam ediyor. Orta Doğu savaşların, çatışmaların en yoğun yaşandığı bölgelerin başında geliyor. 2023'ten bu yana İsrail'in Gazze'de Filistinlilere yönelik izlediği savaş, soykırım boyutuna ulaşmıştır. Gazze'de 2023'ten bu yana en az 70.000'den fazla Filistinli yaşamını yitirdi. Taraflar arasında imzalanan ateşkese rağmen sivil ölümler hala devam etmektedir. Kadın, çocuk, LGBTIQ+'lar, mülteciler vb. dezavantajlı kesimler şiddetten en çok etkilenen kesimler. Savaş karşıtı barışçıl gösteriler, şiddet kullanılarak engelleniyor. Bu temel haklarını kullanmak isteyenlere karşı güvenlik güçlerinin uyguladığı şiddet, soruşturma, gözaltı ve tutuklamalar her geçen gün yaygınlaşıyor.
Coğrafyamızda kadınlar yaşamın birçok alanında hala ihlallere, şiddete ve baskıya maruz kalıyor. Her gün en az üç kadın, çoğunlukla en yakınındakiler tarafından katlediliyor. Savaşlar, silahlı çatışma ve şiddet ortamının kadın haklarının daha fazla ihlal edilmesine yol açtığı yadsınamaz bir olgudur.
Kalıcı barışın ancak ve ancak kadınların katkısıyla sağlanacağının altını çiziyoruz. Barış yoksa demokrasi yoktur, demokrasi yoksa insan hakları yoktur. Kürt meselesinde barış konuşulurken diğer muhalefet odaklarına karşı yürütülen baskı ve siyasal operasyonlardan derin endişe duymaktayız. Son on yıldır bir idari pratik haline gelen kayyım politikası bugün de hız kesmeden ve daha da genişleyerek devam etmektedir. Ana muhalefet partisi CHP'nin seçilmiş belediye başkanlarına yönelik siyasi operasyonlar, kaygı verici bir düzeye gelmiştir. İktidardan farklı görüşler ifade eden gazeteciler, hukukçular, siyasetçiler başta olmak üzere, muhalif kişilere yönelik siyasal ve yargısal tacizler ifade özgürlüğü ve çoğulculuğu boğan bir etki yaratmakta, otoriterliği tahkim etmektedir. Hak savunucuları olarak, herkes için adalet ilkesinden hareketle, iktidarı, muhalefet odaklarına yönelik bu baskıcı ve otoriter uygulamalara son vermeye çağırıyoruz. Bu bağlamda AYM ve AİHM kararlarına rağmen hala tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve arkadaşları, Osman Kavala ve Can Atalay olmak üzere siyasi saiklerle tutuklan Ekrem İmamoğlu ile infazı keyfi bir şekilde uzatılan Selçuk Kozağaçlı'nın derhal tahliye edilmelerini talep ediyoruz. Zira AİHM kararlarına, Anayasa Mahkemesi kararlarına öncelikle riayet etmekle mükellef olan yürütme organıdır.
İnsan haklarının özü barıştır...
İnsan hakları savunucuları olarak şu gerçeğin farkındayız; barış kendiliğinden gelmez. Barışı getirecek olan bizleriz.
Barışı getirecek olan kadın katliamlarına, cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadele edecek olan kadınlardır,
Barışı getirecek olan çocuk istismarı ve çocuk işçiliğine karşı mücadele eden çocuklar ve çocuk hakları savunucularıdır,
Barışı getirecek olan insan onuruna yakışan bir yaşam mücadelesi veren işçiler ve emekçilerdir,
Barışı getirecek olan rant uğruna talan edilen dağlarını, nehirlerini, derelerini, zeytinliklerini yani habitatlarını koruyan ve onlar için mücadele eden çevrecilerdir,
Barışı getirecek olan huzur.'
Kaynak : PERRE





