Bodrumu görmüşsünüzdür. Bodrum çarşısında bir meydana Hilmi Uran meydana ismini vermişler. Gerçi Bodrum’da Hilmi Uran hakkında Bodrumluların da herhangi bir bilgisi yok. Ben öyle gördüm, ben ancak gerek eski yaşlılardan dinleyişim ve gerekse Hilmi Uran Bey’in hatıralarından okuduğuma göre kendi ifadesinde (Bodrum kasabasına ve eski çeşme mahallesinde 1886 yılında doğmuş babasının adı Ali Ağaoğlu Etem Efendi, babamda anamda ve onların anaları babaları da bodrumludur aynı zamanda hepside anadan babadan Türk’türler) diye yazmış.

Şu halde Bodrumlular hemşerileri olan ( Hilmi Uran ) O beyi unutmamışlar onun adının yaşaması ve unutulmaması için adını bir meydana vermişler. Tabi bu büyük bir kadirşinaslıktır. Allah onlardan razı olsun.

Hilmi Uran Beyefendi, Cumhuriyetin ilk yıllarında sayısı çok az bulunan, okumuş yazmış, aynı zamanda da mülkiye mezunu büyük bir aydın, kısaca hatıraları henüz dağılan İmparatorluktan, Cumhuriyet’e geçiş döneminde çok güzel beyanları olduğu gibi hatırımda kalan en ilginç olayı adana valisi iken bir tutuklanma olayı var. Okuyucularıma müsaadeleriyle onun kısaca açıklamasını yapacağım. Evet yanlış okumadınız Adana Valisi iken tutuklanmasını kendi ifadeleriyle arz edeceğim.

Sene 1925. Doğuda bazı isyanlar var. İstiklal mahkemeleri kurulmuş hem de takriri sükun dönemi. Tabi Cumhuriyet kendini iç ve dış düşmanlara karşı kendisini korumaya çalışıyor. Hukuk, Adalet ve Demokrasi denen kavramların ismi bile yoktur. Zaten o kelimeleri tanıyanda yoktur.

İşte böyle bir zamanda, Antakyalı gazeteci Şükrü Oğuzla arkadaşı olan Ali Ruhu Beyefendiler, Adana’da bir yerde birkaç kişinin yanında ileri geri konuşurlar gerek Hilmi Uran’a, gerekse o günlerin telakkisine göre suç tekki edilecek bazı şeyler söylerler.

Allah eksikliklerini göstermesin, asla da göstermemiştir ya, bu konuşmaları muhbirler hemen ihbar ederler ve hemen de iki Antakyalı arkadaş Şükrü Oğuz ile Ali Ruhu Adana’da tutuklanarak Ankara İstiklal Mahkemesine gönderilir.

Ankara İstiklal Mahkemesi Savcısı olan İzmir Milletvekili Necati Bey sanıkların konuşmalarını duyan o üç tanığın Ankara’ya gönderilmesini ister.

Polisler tanıkları bularak Ankara’ya gitmelerini bildirirler. O tanıklar ise bizim Ankara’ya gidecek paramız yok, harcırahımızı verin gidelim derler.

Tabi o zaman Adana Valiliğinde harcırah olmadığı için savcılıktan isterler, cevap bile alamazlar.

Yazışmalar çizişmeler böyle devam ederken, Ankara İstiklal Mahkemesi Savcılığından Adana Valisi Hilmi Uran’a çok ağır isnat edici bir telgraf gelir. Tanıkları göndermediğinizden mevcut tutukluların kişisel özgürlüklerinin zarar görmesine sebebiyet vermekten sorumlusunuz. Derhal şahitleri gönderiniz.

Bu telgrafa kızan Adana Valisi Hilmi Uran’ın da tepesi atar. Oda aynı üslupta ve kendi deyimi ile saygısızlık sayılabilecek bir telgrafı Ankara İstiklal Mahkemesi Savcılığına çeker.

Kısaca harcırah yok bana sorumluluğumu hatırlatmayın, ben her türlü sorumluluğu kabule hazırım anlamında şeyler söyler.

Vay bee, şu Adana Valisi de kim oluyor da Ankara İstiklal Mahkemesine böyle telgraf çekip meydan okuyabiliyor? Adana Valisi Hilmi Uran’ın hakkında dava açıldığı ve derhal Ankara’ya gelmesi tebliğ edilir.

Vali Hilmi Uran’a o zamanın İç İşleri Bakanı (Cemil Uybadı’ndan ) şifreli bir telgraf gelir. Hemen Ankara’ya gelmesi bildirilir.

Hilmi Uran tirene biner, Ankara’ya iner, doğru mahkemeye gider ve duruşmaya çıkar.

Başkanlığını Ali Çetin Kaya’nın, üyeliklerini Kılıç Ali ile Reşit Galip Bey’in yaptığı mahkeme Adana Valisini 250 lira para cezasına mahkum eder. Tabi bugün artık ehemmiyetsiz gibi görülen bu para o zamana göre çok büyük bir paradır.

Esasında Ankara İstiklal Mahkemesi Adana Valisi Hilmi Uran’ın tutuklanarak Ankara’ya getirilmesini istemiş.

Ama İç İşleri Bakanı olayı duyunca koşarak gelmiş, Mahkeme Başkanı Kel Ali denen Ali Çetin Kaya’ya çıkmış. Valinin hemen geleceği hakkında teminat vermiş. Eğer valiyi tutuklatıp buraya getirirseniz çok kıymetli olan valimizin prestiji kalmaz diyerek zar zor ikna etmiş.

Vali Hilmi Uran İç İşleri Bakanına, eğer bu mahkumiyetten sonra hala Vali olarak kalacaksam beni başka bir yere tayin edin. Tabi bakan bunu kabul etmez. 250 lira para cezasını örtülü ödenekten ödenir ve böylece Hilmi Uran’da Adana’ya görevinin başına döner.

Bu olayı yazarken, 89 sene önceki bir olayı dile getirdim. Çok şey değişmiş olabilir ama bir vilayetin önünde Ankara’ya tanık göndermek için para olmayışı, ödeneksizlik, tahsisatsızlık olmaması değil, Sayın Vali Hilmi Uran’a verilen o tarihteki 250 lira cezanın ne kadar ağır olduğunu bildireceğim.

Şöyle ki 1877’de, yani 93 harbinde Türkiye’ye gelen Çerkezler Maraş’ın Pazarcık kazasının Göynük ovasında arazi vererek bu günkü Göynük ve Abbasiye köylerine halife Abdülhamit tarafından yerleştirilir.

Kafkaslar gibi yüksek bir yerden böyle sıcak bir bölgede dayanamayan bu Çerkezler, Bursa istikametine giderler. Böylece boşalan yani o Çerkezlerden kalan 4149 tapulu 2000 dönümde tapusuz yani 6149 dönüm arazi aradan geçen 48 sene sonra yani 1925 Cumhuriyet hükümeti tarafından saklı çıkartılır ve açık arttırma ile satılır

Alıcılar ise Besni’den Hacı Paşa, İsot Murtaza köynükten Çerkez Mahmut efendi, ve babam Bekir Göksu, 6149 dönüm araziyi ihaleden 650 liraya ve 10 taksitle ödemeye senede 65 lira ödeyerek alırlar. Ben babama dedim ki o 65 lirayı sen yatırsaydın da tamamını sen alsan olmaz mıydı dedim. Rahmetlik babamın cevabı aynen şöyle oldu, bre oğul, o zaman Narlı’dan (Antep’in tren istasyonu ) yukarıyı toplasan o 65 lirayı nereden bulacaktın? Biz dört varlıklı birleşerek temin ettik dedi.

Bilahare 1940’da Hacı Paşa ile İsot Murtaza İnekli’ye gelerek babama bize biner lira ver, sana perah edelim dediler, babam almadı. Nihayet 1946’da Çerkez Mahmut Efendi, Hacı Paşa ile İsot Murtaza’dan 5 bin liraya onların iki hissesinden aldı. Zamanla bütün bu araziler satıldı. Şimdi ise o arazi hep köylülerin elinde, tapuyu satın aldılar. Bu gün ise o sulu arazinin eline güç yetmez.

Böylece Hilmi Uran Bey İstiklal Mahkemesinin 250 liranın değerini bildirmiş oldu. Saygılarımla.