Söze nerden başlayacağımı şaşırdım doğrusu. Oysa yazmaya başlamadan önce kafamda öyle şeyler vardı ki, yazsam kitap olur kadar…

Beni anlamak için elinize bir kağıt kalem almanız yeterli. Alın kağıdı kalemi elinize ve hemen paylaşmak istediğiniz bir düşünceyi yazıya dökmeye çalışın. Anlayacağınızdan eminim.

Bana ne bunlardan konuya gel diyenleri duyar gibiyim.

Ah bir gelebilsem.

Neyse lafı fazla uzatmayalım.

Geçenlerde bir yerde oturmuş sohbet ediyoruz. Esnaf olunca doğal olarak sohbetimizin konusu da ticaret.

Konu ticaret olunca da işlerin durgunluğu, sıcak paranın piyasadan çekilmesi, üçkağıtçı teknikleri, ödemelerdeki sıkıntılar ve çek-senek kanunundaki değişiklikler baş meselelerimiz.

Gündem o kadar yoğun ki arkadaşlardan biri yeni çıkan çek-senet yasası ile ilgili sıkıntıları dile getirdi.

Ticaretle uğraşanlar bilirler çek-senet nakit para demekti eskiden, yeni çıkan bir yasa ile artık çek-senet, anlamsız bir kağıt parçasına döndü diyebilirim.

Mesela, şimdi toplumda en itibarlı kesim olan maaşlı vatandaşlardan birine bir mal satıp, karşılığında senet alıyorsun. Ödemenin yapılmaması durumunda maaşından kesinti yaptıramıyorsun, evine haciz kaldıramıyorsun, adam isterse öder istemezse yapabileceğin bir şey yok.

Çek alıyorsun sattığın mal karşılığı, ödemeyince yine yapabileceğin bir şey yok.

En kötüsü de “İsmet Nergiz vakası” merak edenler İsmet Nergiz’in Besni Güncel gazetesinde bu konu ile ilgili yazısını okuyabilirler.

İşin özü “para verenden alınır” sözü tam da bunun için söylenmiş oluyor. Ödemeyenler için başına beladan başka bir şey yok.

Bazıları da vardır, (tabiri caizse üçkağıtçılar) yaptıkları dalavereleri bir marifetmiş gibi yeri geldiğinde böbürlene böbürlene etrafındakilere bir kahramanlık örneğiymiş gibi anlatırlar.

Aslında durum öyle değildir bizde de bir laf var “arlı arından korkar arsız da zanneder benden korkar” diye. Tabi adamların ar damarları çatlamış olduğundan karşı tarafın efendiliğini kendince korku bile saydığı olur. Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi sözde esnafın yanında olan finans kuruluşları, bankalar da “düşene birde sen vuracaksın” mantığından hareketle yeni düzenlemelere giderek kendilerini garantiye alacak projeler ürettiler.

Ne de olsa “denize düşen yılana sarılır” gibi düşüp, envai çeşit har(a)çlarla esnafı boğmanın gayreti içine girdiler.

Bütün bunlara tek tük tüketici dernekleri ve bazı sivil toplum örgütleri karşı davalar açarak bazı kazanımlar elde etseler de, genel bir uygulama olmayınca bireysel hak aramayı bilmeyen vatandaşlarımızın mağduriyetleri ben de dahil, birilerini daha da zenginleştirmeye yetiyor.

Ama esnaf ne yapsın el mahkum. Yaşamak için direnmek lazım.

Örneğin Yıllardır esnafsınız 15-20 yıldır düzenli olarak çeklerinizi ödemiş, senetlerinizi ödemiş, verginizi vermişsiniz. Yukarda saydığım elinizde olmayan olumsuzluklardan dolayı ve yahut herhangi bir nedenden dolayı çekinizin arkası yazıldı.(Allah göstermesin)

10 yıl fişleniyorsunuz. Kredi puanınız düşüyor çek alamıyorsunuz v.s. kredi ihtiyacınız olduğunda gittiğiniz banka için vebalı hasta, umutsuz vakasınız.

Adınızda büyük,

Esnaf, iş adamı, tüccar gibi sıfatlarınız da var, kazancınızın yaklaşık yüzde doksanını kira, nakliye, işçilik, vergi, telefon, su, elektrik, Internet ve kredi faizleri gibi zorunlu giderlere ayırınca, dağ gibi bir yüzde on kalır size. O da kalırsa Onu da bozdurur bozdurur harcarsınız.

Veresiyeyi de unutmuşum. Bereket versin.

Dünyanın her yerinde çalışan, üreten, ülke ekonomisine katma değer sağlayanlar cezalandırılmaz, aksine mükafatlandırılırlar.

Bizde de iyi olur inşallah….