Rahmetli dedemin son dönemlerinde kulağı biraz ağır işitiyordu. Bazen gelen misafirlere, bazen de gittiğimiz misafirliklerde söz sırası kendine geldiğinde farkında olmadan biraz uzun konuşurdu. Kulağı ağır işittiğinden, arada konuşulanları duymaz, kendi derdini dilinin döndüğünce anlatmaya çalışırdı. Ben yanında olunca arada uyarırdım. O da döner “yavrum kusura bakmayın biraz çok konuştum ama beni dert konuşturuyor ne yapayım beni de hoş görün” gibi laflarla konuyu tatlıya bağlardı.

Şimdi esnaflık üzerine bu kadar yazı yazınca aklıma Rahmetli dedem geldi. Onun tabiri ile kusura bakmayın esnaf olunca beni de esnafın dertleri konuşturuyor böyle.

Tekrar asıl meselemiz esnafa dönersek,

Yaşadığımız süreçte her şey değişiyor bu değişim sürecinin adına da yenidünya düzeni diyorlar. Bu yenidünya düzeninde birçok kavram gelişiyor ve her şey bir takım kural ve kaidelere bağlanıyor.

Esnaf için de iki kavramdan bahsediliyor. Birincisi profesyonelleşmek ikincisi ise Anadolu esnafı kavramları.

Profesyonelleşmek kavramı, işin içine duygu,  düşünce, güven ve inanmak gibi insani ve kültürel olguları katmadan, sadece paran kadar değerlisin olgusundan ibaret.

Anadolu esnafı, ise tam tersi, her şeyin para olmadığı, ahbap-çavuş ilişkileri ile açık hesap dediğimiz veresiyenin hüküm sürdüğü bir model.

Şimdi biz esnaflar bu iki kavram arasında tercih yapmaya zorlanıyoruz. Tercih, insanın yanında mı, yoksa paranın yanında mı tercihi kısaca.

Bu soruyu kime soracak olsanız, ilk aklına gelen eminim Anadolu esnafı olur. Ancak bu günün koşularını göz önünde bulundurup, müşteri davranışlarını doğru gözlemlediğinizde kesinlikle tercih Anadolu esnafı olmayacaktır.

Örneğin Esnaf ve müşteri ilişkilerini şöyle bir gözümüzün önüne getirelim. Anlaşılması kolay olması açısından da dönem dönem aylıklarını zamanında alamayan işçilerimizle, mevsimlik ya da yıllık kazançları olduğu için çiftçilerimizi örnek verelim. Memurları da unutmayalım. Maaşlarını düzenli alırlar ama yetiştiremezler bazen.

Bu müşteriler genellikle nakit sıkıntıları olduğunda esnafı (Anadolu Esnafını) tercih ederler. Ancak ceplerinde paraları ve limitleri açık kredi kartları olduğunda,  biner arabalarına Adıyaman ya da Gaziantep’e gider, ihtiyaçlarını oralarda karşılarlar.

Onu da yapamazlarsa kendilerine en yakın büyük alış verişlerini tercih ederler.

Hani vardır ya,

İçeri girdiğinizde varlığınızdan da yokluğunuzdan da haberdar olmayan, bir hoş geldiniz demeyen, güler yüzden uzak, tatlı bir dili hayal bile edemeyeceğiniz, sorduğunuz sorulara kendi reyonu değilse yüzünüze bile bakmayan insanların çalıştığı, ve bütün bunlara inat, son kuruşunuza kadar alış veriş yaptıktan sonra kasiyerin önüne geldiğinizde,  bir sakız parası eksiğiniz olsa, poşetinizden o sakızınızı çıkartıp, tekrar reyona koyan, değil sahiplerini tanımak, onların temsilcilerine, müdürlerine bile ulaşamayacağınız,  profesyonel esnafları tercih ederler. Şimdilik moda bu

Oysa Anadolu esnafı, müşteri içeri girer girmez ayağa kalkar. Oturmaz oturtur. Çayınızı kahvenizi söyler. Yanınızda hanımınız ya da çocuklarınız varsa yüzünüzü ağartacak ikramlarda bulunur. Paranız da yetişmezse sizi mahcup etmez. “Önemli değil,  başım üstüne, dükkan senin abi ne demek, canın sağ olsun” der poşetinizi arabanıza kadarda taşır.

Ama bir kıymeti yoktur. Bizdendir ya bize hürmet etmiş, ihtiyacımızı görmüş, bizi onu re etmiştir. Kimin umurunda.

Şimdi esnafa dayatılan bu “Ya bu deveyi güdersin Ya da bu diyardan gidersin.”

Sen bilirsin ADADOLU ESNAFI...

Bu moda bitmez görünüyor…