Yerel yönetimler anayasamızın 14. ve en uzun yasası olmasına karşın en kısa biçimi ile merkezi otoriteden özerk, yerinden yönetim şeklidir. Büyük şehirleri, İlleri, İlçeleri ve Nahiyeleri kapsar. Bunlara bağlı olarak muhtarlıklarda içerisinde yer alır.

Hepimizin bildiği üzere önümüzdeki yıl Mart ayında her yerel birim kendi yaşadığı alanın yerel yöneticilerini seçecek.

Seçim yaklaştıkça adayların/aday adaylarının heyecanları ve çalışma tempoları da artıyor. Tempo artıkça alakalı alakasız birçok insan normal şartlarda bir araya gelmezken, şu günlerde şaşkınlık yaratan birlikteliklere şahit oluyoruz…

Bu birliktelikler kulislerde beklentilerin göstergesi olarak yorumlanıyor. Hal böyle olunca, siyasetle alakası olmayan sıradan insanlar oturmalarına kalkmalarına yada oturup kalktıkları insanlara dikkat etmek zorunda kalıyorlar.

İnsanlar daha düne kadar hesapsız kitapsız oturdukları birçok kişiler ile oturmaktan, bir arada görünmekten imtina ediyorlar.

Yani seçim heyecanı insanları bu günden ayrıştırmaya başladı diyebiliriz.

Seçimler toplumların daha demokratik, daha özgür ve daha kaliteli yaşamasını sağladığı düşünülse de maalesef bizim ülkemizde tersi durumlar görülüyor.

Bunun sebebi kitaplar dolusu araştırmalar sonucu ortaya konulabilecek bir durum olsa da bana göre en öz biçimi ile insanların mensubiyet yada aidiyet duygusunun çok gelişkin olmasıdır.

Birey özgür olmayınca, daha çok özgürlüğü, feodal aidiyet yada güçlü mensubiyette görüyor.

Yani ait olmadıkları halde güçlü gruplara kendilerini dahil etmeye çalışıyorlar.

Kimin daha iyi, kimin daha layık kimin daha bilgili becerikli olmasının bir önemi yok. Güçlü görünmesi yetiyor.

Farz edelim bir gemideyiz ve bu gemi batıyor. Nerde durduğunuzun yada kimin yanında durduğunuzun ne önemi var. Gemi batarsa kaptan da, gemide bulunan fare de beraber batar. Değil mi?

O halde tekrar soruyorum gemi batarken, geminin neresinde durduğunuzun ne önemi var?...

Hatırlayacağınız üzere seçime doğru yazımın birinci ve ikincisinde Besni belediye başkanında yani kaptanda aradığımız özellikleri paylaşmıştım. Şimdi de o kaptana nasıl bir mürettebat lazım onu dillendirelim.

Eğer bu gemi (Besni) hedefine ulaşacaksa tek başına kaptanla (Başkanla) bu iş yürümeyeceğine göre nasıl bir mürettebat (Encümen) gerek.

Bana göre her encümen en az seçilecek belediye başkanı kadar memleket meselelerini bilen, memleketi temsil yeteneğine sahip,  sorunları tespit edebilecek, tespit ettiği sorunlara projeler geliştirerek çözebilecek, bilgili birikimli, dürüst, ilkeli, en önemlisi de eğitimli insanlardan olmalı.

Az olsun benim olsun, benim olsun işe yaramasa da olur dememeli...

Yoksa bu gemi batar ve birlikte boğuluruz….

Bana göre Besni olması gereken yerde değil…

Bizim kimseyle bir sorunumuz olmamalı birlikte oturup kalkmalı, sorunlarımızı paylaşıp, birlikte çözümler arayabilmeliyiz.…

Her şey benim için değil, Besni için olmalı…