Allah (Z.C) Hazretleri kuranı kerimin enbiya suresi ayet 35 de “her nefis ölümü tadacaktır. Ve sizi bir imtihan olmak üzere şer ile hayır ile deneriz ve bize döndürüleceksinizdir.”

Evet, şüphe yok ki her nefis her hayat sahibi olan mahlûk ölümü tadacaktır. Ölümün acısını hissedecektir. Ruhu cesedinden ayrılacaktır, hiçbir kimse bu dünyada baki değildir. Artık hiçbir kimse başkasının ölümünden dolayı sevinmemelidir, er geç kendiside ölecektir.

Sizi imtihana tutanların muamelesi gibi bir muameleye tabi tutarız. Sizi gâh hastalık fakirlik gibi bir belaya uğratırız ve gâh sıhhat gibi servet gibi bir dünyevi nimete nail kılarız. Ta ki, sabır ve şükür eder olduğunuz veya olmadığınız meydana çıkmış olsun. Ve nihayet bize döndürüleceksiniz hakkınızda dünyadaki amellerinize göre muamele yapılacaktır, aksine hareket etmiş olanlarda layık oldukları cezalara uğrayacaklardır. Ne büyük bir vaad ve bir vahid. Bundan anlaşılmış oluyor ki zaten bu dünyaya getirilmiş olmamızdaki gaye, burada bir imtihana tabi tutulup, ona göre ya mükâfata veya mücezata kavuşmaktan ibarettir. Cenabı Allahtan mükâfatlar niyaz eyleriz.

Peygamber HZ. SÜLEYMAN’IN zamanın, bir sabah vakti, saf bir adam çok telaşlı olarak saraya gelir, ve nöbetçilere hayatı bir mesele için Hz. Süleyman Aleyhisselam’la görüşeceğini söyler ve hemen de huzura kabul edilir. Hz. Süleyman Aleyhisselam, benzi sararmış, korkudan titreyen adama sorar:

Hayrola ne var? Neden böyle korku içerisindesin? Derdin nedir? Söyle bana der.

Adam telaş içinde titreyerek bu sabah karşıma Azrail Aleyhisselam çıktı. Ve bana çok sert baktı ve hemen de uzaklaştı. Anladım ki benim canımı almaya kararlı.

Hz. Süleyman Aleyhisselam ise peki ne yapmamı istiyorsun? Diye sordu.

Adam yalvarır, ey canlar koruyucusu, mazlumlar sığınağı ya Süleyman, sen her şeye muktedirsin, kurt kuş, dağ, taş ve rüzgâr senin emrindedir. Rüzgârına emret de beni buradan taa Hindistan’a götürsün. O zaman Azrail Aleyhisselam beni bulamaz. Böylece canımı kurtarmış olurum. Medet senden efendim der.

Hz. Süleyman Aleyhisselam adamın bu kadar çok yalvarmasına karşı acır, rüzgarı çağırır.

Bu adamı hemen al ve Hindistan’a bırak emrini verir. Rüzgâr bu, bir eser, bir kükrer, adamı alır ve bir anda Hindistan’da uzak bir adaya götürür.

Öğle sonu Hz. Süleyman divanı toplayarak gelenlerle görüşmeye başlar. Bir de ne görsün Azrail Aleyhisselam da o topluluğun içinde divanda oturmaktadır. Hemen yanına çağırır. Ey Azrail bu sabah o adama neden hışımla sert batkında korkuttun da evinden barkından hanımından çoluğundan çocuğundan ayırıp avare ettin? Azrail Aleyhisselam, ey dünyanın ulu sultanı ben o adama öfke ve hışımla bakmadım. Çok hayretle baktım o adam yanlış anlamış boşuna vehme kapılmış. Çünkü ben odamı burada görünce şaşırdım. Bana Allah (c.c)şöyle buyurdu. Haydi, git bu akşam o adamın canını Hindistan’ın güneyindeki ada da al diye emretmişti.

O adamı ben burada görünce çok tuhafıma gitti. Çünkü bu adamı bin kanadı olsa oraya bu akşam kavuşamaz bu nasıl iştir diye çok hayretlere düştüm. İşte o adama bakışımın sebebi buydu.

Faniliğe ve hikmetlerine nüfus edebilen veya edemeyen ebedi azamet hissedebilen veya hissedemeyen, sonunda kabre girecektir.

Ey rabbimiz! Şu kısacık âlem de bizleri nefsin esiri eylem. Göz açıp kapayıncaya kadar bir an bile bizleri nefsimizin eline bırakma. Hakikat deryasında gönlümüzü nurunla doldurup sadır genişliği ver Allah’ım Âmin. Saygılarımla.