Allah-u Teala Kuran-ı Kerimin Hicr suresi ayet 99 da şöyle buyurmaktadır; “Sana ölüm gelinceye kadar rabbine ibadet et.”

Evet, saygıdeğer okurlarım. Geleceği kesin olan ölümden hiç kurtuluş yoktur. Şuda bir gerçektir ki insanoğlu hangi bilgi ve olgunluk seviyesine erişirse erişsin, ibadet mükellefiyetinden hiçbir zaman kurtulamaz. Ölüm gelinceye kadar ibadet edecektir.

Mesela ilahi vahyin birinci derecede muhatabı olan ve onu herkesten iyi anlayan Peygamber (S.A.V.)  Efendimiz hayatının sonuna kadar hem de ümmetinin yaptığının kat kat fazlasıyla ibadetine devam etmiştir.

İnsanoğlu, hayatının sonu olan ölüme inanarak bir gün nasıl olsa ölümün geleceğini hatırından çıkarmayıp, daima ölüme karşı hazırlıklı olmalıdır. Buda Allah Zülcelal hazretlerinin emir ve nehiylerine rivayet etmekle mümkündür. Çünkü Allah Resulu hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, her an ölecekmiş gibide ahrete hazırlıklı olmamızı tavsiye ediyor.

Yine Kuranı Kerimin Maide suresi ayet 10’da Allah Zülcelal hazretleri şöyle buyurmaktadır; “İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar Cehennem halkıdırlar.”

Evet inkar ederek ayetlerimizi yalanlayanlar, ayetlerimizin haber verdiği gerçekleri kabul etmeyen inkarcılara da azab vardır. İşte onlar Cehennemliktirler.

İslam’ın ilk yıllarında müşrikler, Müslümanlara çok eziyet ediyor ve onları yok etmeye uğraşıyorlardı. Peygamber (S.A.V.) Efendimize de her türlü eziyeti, suikast yapmaya çalışıyorlardı. Fakat zamanla İslamiyet Allah’ın yardımıyla kuvvet buldu ve düşmanlar mağlup edilerek hakimiyet sağlandı.

İşte yine Allah-u Teala Kuran’ı Kerim’in Maide suresi ayet 11 ‘de şöyle buyuruyor; “Ey İman edenler. Allah’ın üzerinizde olan nimetini hatırlayın. Bir vakit bir kavim size el uzatmaya kalkışmıştı da o Allah onların ellerini sizden çektirmişti. Allah’tan korkun. Müminler hep Allah’a dayansınlar.”

Evet, saygıdeğer okurlarım. Ayeti kerimedeki beyan açıkça izah ediyor. Ey iman edenler. İşte siz Allah’ın üzerinizde olan bütün nimetlerini hatırlayın ki, bilirsiniz bir kavim sizi yok etmeye çalışmıştı da, Allah-u Teala onların ellerini sizin üzerinizden çektirmiştir. Öyle ise sizi o kavmin şerrinden koruyan kavme karşı asi olmayın. Allah’ın yardımını hatırlayarak onun emir ve nehilerine karşı gelmekten sakının. Ey İman edenler. Başkasına değil de sadece ve sadece Allah’a güvenesiniz.

Bir hikayeye göre şöyle bir olay olur.

Hayrın ve şerrin yani her şeyin Allah Zülcelal Hazretleri tarafından olduğuna inanan ve İman eden bir Müslüman’a işte bu itikadı benimsemeyen bir zalim kimse arkasından şiddetli bir tokadı vurur. Tokadı yiyen kimse dönüp bakınca da tokat atan zalim; Neye şaşırdın ki? Der. Senin inanç ve imanına göre her şey Allah-u Teala’dan değil mi? Deyince, tokadı yiyen Müslüman kendisine şöyle cevap verir.

Amenna ve saddakna. Evet, her şey Allah-u Teala’dandır. Ama bu tokadı vuran hangi zalimi bu işe memur buyurdu diye baktım.

Saygıdeğer okurlarım. Allah Zülcelal Hazretleri biz nasıl olursak öyle tecelli buyurur. Mesela Allah-u Teala’yı samimi olarak inanarak zikredersek, Allah’ta bizi zikreder. Nitekim Allah-u Teala Kuran-ı Kerim’in Bakara Suresi ayet 152’de; “Öyle ise siz beni anın ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.” Diyor ya. Bir de, verdiğim nimetler karşısında kalben, lisanen, bedenen şükrü yerine getirin. Vermiş olduğum nimetlerimi sakın inkar ve emrime isyankar suretiyle bana karşı küfranı nimette bulunmayın, nankörlük etmeyin, unutkan da olmayın.

Yukarıdaki ayeti kerimede Allah Zülcelal Hazretleri zikrin ve şükrün yerine getirilmesini, vazgeçilmez bir vazife olarak ifasını, emir ve tavsiye buyurmaktadır. İşte bunları hakkıyla yerine getirebilmek en büyük kulluk vazifeleri arasındadır. Bunu engelleyen hal ise, en başta gelen gaflet ve nankörlüktür. Bu iki engelleyen halden yani bu kötü huydan kurtulabilen, zikrin ve şükrün zevkine erer ve bunları bir fiil yerine getirme saadet ve mutluluğuna erişmiş olur.

1-Zikir lugatta anmak, yad etmek, harta getirmek manasına gelir.

2-Lisanen zikir, Allah’ın mübarek isimlerini lisanen söylemektir.

3-Bedenen zikir ise, namaz ve oruç gibi ibadetleri yerine getirmektir.

4-Kalben zikir ise, Allah’ın varlığını kudret ve azametini düşünüp neşe-i ruhaniyeye nail olmaktır.

5-Şükür, iyiliğe karşı minnettarlık göstermektir ve görülen iyiliğe karşı kavlen veya fiilen gösterilen kıymet bilirliktir.

Evet, saygıdeğer okurlarım. Nimete şükretmek nimeti artırır, nimete karşı nankörlükte bulunmakta, nimetin yok olmasına ve elden çıkmasına sebep olur. Saygılarımla.