İslam’ın geldiği zaman, bu dünya da iki büyük devlet vardı. Birincisi Roma ikincisi ise İran’dı. Miladı 613 yılında Romalılarla İranlılar arasında çok kanlı bir savaş başlamış ve neticede Romalılar büyük bir yenilgiye uğramışlar. İranlılar miladi 614 yılında Suriye’yi ve Filistin’i komple zabtedip ele geçirmişlerdir. Ne kadar kilise ve havra varsa hepsini tahrip edip yakmışlar ve yıkmışlardır.

Hatta İranlılara sığınan 26 binin üzerinde Yahudi ile 60 binin üzerinde Hıristiyan’ı acımasızca kılıçtan geçirmişlerdir. Yani kendilerine karşı koymayıp sığınanları bili hep öldürmüşlerdir.

Miladi 616 da İranlılar, mısır ve İskenderiye de istila ettikleri gibi Anadolu’yu da tamamen alıp ilerleyerek İstanbul boğazına kadar her yeri işgal etmişlerdir. Romalılar ve İranlılar arasında şöyle bir anlaşma yapılmıştır. Bizans devleti İranlılara bin yük altın bin yük gümüş bin yük ipek bin at ve bin kadın teslim edeceklerdi. Bu şartları kabul eden Bizans nurahhaslarını İran’a gönderdikleri zaman İran imparatoru Hüsrev bunları da kâfi görmeyerek nurahhaslara şöyle söylemiştir.

(bu kâfi değildir bizzat kralınız herakliyus karşıma zincirlere bağlı olarak gelerek kendi ilahından vazgeçecek ve bizim gibi ateş ve güneşe tapacaktır.

İşte bu kadar perişan olmuş zillete düşmüş bir devletin tekrar kendine gelerek düşmanı olan İranlıları mağlup etmesini hiç kimse düşünemez ve hayal bile edemezdi. Bu mümkün görünmeyenin mümkün olacağını Allah’u Teâlâ kuranı kerimde bir mucize olarak haber veriyor. Hem de müminlerin morallerini yükseltiyordu. Hem uzak bir zamanda değil 9 sene içinde bunun gerçekleşeceğini haber veriyordu.

Tabi bu arada Müslümanlarda ehli kitap olan Hristiyanların böyle mağlup perişan olmalarına üzülmüşlerdir. Fakat ayetin ismine de Rum suresi denildiği gibi bu ayetler gelince, hem moralleri yükselmiş hem de sevinmişlerdir. Çünkü Romalıların bu mağlubiyeti Mekke’ye ulaştığında müşrikler çok sevinmişler ve Müslümanlara ( Romalılar ve siz ehli kitapsınız İranlılar ise bizim kardeşimizdir nasıl ki İranlılar Romalıları mağlup ettiği gibi bizde sizi mağlup edeceğiz demişlerdi)

Ancak Rum suresi bildirilince Hz. Ebu Bekir ( r.a) müşriklere şöyle söylemişti. Ey müşrikler Allah’u Teâlâ sizi sevindirmeyecek ve sevinciniz içinizde kalacak. Çünkü peygamberimiz (sav) efendimiz haber verdi ki Rumlar 9 sene içinde İranlılara galip gelecektir.

İşte o zaman müşriklerin ileri gelenlerinden ( übeyybin halef ) ey Ebu Bekir sen yalan söylüyorsun haydi aramızda mir müddet koyarak yüz devesine bahse girelim dedi ve Ebu Bekir kabul ederek 100 devesine bahse girdiler.

Allah’u Teâlâ’nın bu mucizesi nihayet 9 yıl sonra yani miladi 625 de gerçekleştiği gibi hem Müslümanlarda bedir de müşrikleri ağır bir mağlubiyete uğrattıklarından dolayı çifte sevinç yaşadılar. Çünkü Romalılarda İranlıların aldığı bütün toprakları aldığı gibi İranlılara çok ağır bir zayiat verdiler.

Ebu Bekir Romalıların zaferi üzerine ( übeybin halef) Bedir’de öldüğünden yapmış olduğu bahsin neticesi olan 100 deveyi onun varislerinden alarak peygamberimiz (sav) efendimize getirdi. O da bu yüz deveyi tasadduk buyurdu. Bu ayeti kerime de Romalıların İranlılara galip gelecekleri mucizesi haber verildiği gibi ilerde Romalıların Müslümanlara mağlup olacağı mucizesini de haber vermiştir ki, bu mucizede Hz. Ebu Bekir’in hilafeti döneminde ( yermük) zaferi ile tahakkuka başlamış ve Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethederek Bizans’ı tamamen ortadan kaldırmıştır.

Peygamberimiz (sav) efendimizde bir hadisi şerifinde ( Konstantine’yi) İstanbul’u zapdeden kumandan ne güzel kumandan onun askerleri ne güzel asker diyor ya )

Allah’u Teâlâ Rum suresi ayet 20 de şöyle buyurmaktadır. ( sizi topraktan yaratması onun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Sonra bir de gördünüz ki siz beşer olmuş çoğalıp yayılıyorsunuz. Allah’u Teâlâ bu ayeti kerime ile insanın topraktan yaratılışını, hayat bulduktan sonra da yeryüzünde yayılışını açıkça bildirmektedir. )

Yüceler yücesi rabbimiz yoktan var ettiği biz insan neslini bizzat topraktan yaratarak hayat vermiştir. İşte bu konunun vurgulanması da Allah’u Teâlâ’nın büyüklüğünün bir delilidir. Cansız olan toprak insanların mayası çekirdeği olmuş ve o cisim Topraklık vasfını kaybederek yaratılmışların en şereflisi özelliğini taşır hale gelmiştir. Yine Allah’u Teâlâ Kuran-ı Kerim’in Hicr suresi ayet 26 da ( yemin olsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık) diyor ya. Ayetlerden de görüldüğü gibi Allah zc hazretlerinin insanın yoktan var etmesi ve toprağın canlı bir varlığa dönüştürülmesi de Allah’ın sonsuz kudretinin delili değil midir?

Saygı değer okurlarım işte biz insanlara düşen görev ise bu muazzam yaratılışımızı ve bütün varlıkları da dikkat ve nazara aldığımızda Allah zc daha iyi anlamak onun emir ve nehiylerini yerine getirmekte hiçbir kusur etmemeye çalışmamız gerekmez mi? Kuran-ı Kerim’de Allah’u Teâlâ’nın kudret ve gücünü belirten ve delillerini de ortaya koyan çok da ayetler vardır. Açıkça ifade edeyim ki biz insanlara düşen görev ise bu muazzam yaratılış ve varlıkları nazarı dikkate alarak Allah zc çok iyi anlamak hem de onun varlığını tanımak ve ona layık bir şekilde kullukta kusur etmemeye çalışmamız gerekmez mi? Saygılarımla.