Evet, saygıdeğer okurlarım. Kim ki azgınlık edip bu dünya hayatını isterse, ahrette yeri Cehennemdir. Çünkü Allah Zülcelal Hazretleri Kuran-ı Kerim'in Naziat Suresi ayet 37, 38, 39, 40 ve 41'de şöyle buyurmaktadır; "Kim azgınlık eder, dünya hayatını tercih edip isterse, şüphesiz Cehennem onun sığınağıdır. Kim de rabbinin huzurunda duracağından korkarsa, nefsinin arzu ve isteklerinden alıkoyarsa, şüphesiz Cennet onun sığınağıdır."
Evet, burada rabbimiz Allah Zülcelal Hazretleri ahrette kıyamet gününde iki insan tipinden bahsetmektedir. Mutlu olanlar ve bedbaht olanlar. Dünyayı ahrete tercih edip, kendini müstağni hisseden plan ve programını yalnızca dünyaya göre yapan ve böylece ahret denen bir derdi olmayan ömrünü inkar, isyan ve taşkınlıkla geçirerek tövbe ve iman etmeden Allah-u Teala'nın huzuruna varan bedbahtlardır. İşte bu gibi kimseler yaratılış gayesinden uzak, yalnızca bu dünyaya yönelik yaşarlar. Onların varacağı yer de Kuran-ı Kerim'in ifadesiyle Cehennemdir.
Ancak Allah-u Teala'nın huzurunda hesap vereceğine inanmış iman etmiş ve Allah-u Teala'nın bütün emirlerini bir fiil yerine getirenler, Allah-u Teala karşısında kötü duruma düşmekten ve onun huzuruna günahkar olarak çıkmaktan korkanlar, düşüncelerinde eylem ve planlarında rabbini düşünerek, kendini boş şeylerden uzak tutarak nefislerini bütün kötülüklerden arındıranlar ise, çok bahtiyar kimselerdir. Onların da varacağı yer yine Kuran'ın ifadesiyle Cennet olacaktır. Evet, Allah-u Teala biz müminlere hayatında nelere önem vermesi gerektiğini de açıkça bildirerek hesap günündeki ceza ve mükafatın da ölçüsünü açıkça bildirmiştir. İşte Allah-u Teala'nın rızasına ve lütfüne nail olabilmek için bu dünyadaki sorumluluklarımızın bilincinde olmalıyız.
Evet, fırsat henüz bu dünyada elimizde iken, bu fırsatı kaçırmamalıyız. Yüceler yücesi rabbimizin bizleri daime gözettiğinin bilincinde olarak ona göre kendimize çeki düzen vermeliyiz. Müslüman'ın Allah'a olan inancı ve sevgisi onu kötü bir iş yapmaktan ve nefsinin çok aşırı isteklerine boyun eğmekten alıkoymalıdır. Müslüman bir kimse Allah Zülcelal Hazretlerine ve kullarına karşı olan sorumluluklarının bilincinde olarak yaşantısını devam ettirmelidir. Şayet Müslüman bir kimse bu hassasiyetleri yaşarsa, bu dünyada mutlu olduğu gibi, ahrette de Cennete girmeye hak kazanmış olur. Bir insanın günaha düşmekten kendini koruyup daima iyiliklere ciddiyetle yönelmesi için Allah-u Teala'ya inancının tam olması, Allah'ın emirlerine muhalefet etmekten korkması, sakınması ve onu sevmesi ve nimetleri ümit etmesi gerekir. İnsan bu inanç ve yaklaşımı sayesinde Allah-u Teala'nın vaat etmiş olduğu Cennete ve ebediyen mutluluğa hem de bitmez tükenmez nimetlere kavuşmuş olur. Bir insan ki lehinde veya aleyhinde olan hususları çok iyi bilmelidir. Şu gerçeği insan iyi bilmelidir ki, 2 şey insanın düşmanıdır. Birincisi nefsi, ikincisi arzu ve istekleridir. Nefsi arzulara uyarak onların peşinde koşmak, hakkı ve gerçeği görüp ona tabi olmaya engeldir. Evet, sonu olmayan emel ve arzu ise insana ahret hayatını unutturur ve ölüm insanı gafil avlar. Kişinin çalışma vaktinin bittiğinden yapabileceği hiç bir şey kalmaz.
Ebedi hayatta mutlu olabilmemizin yolu daha dünyada iken Allah Zülcelal Hazretlerinin razı olacağı bir hayat sürmektir. Öyle ise ölüm gelmeden önce nefis muhasebesini iyi yapmalıyız. Allah bizi hesaba çekmeden önce biz nefsimizi hesaba çekmeliyiz. Acaba ölürsek bugün halimiz ne olur? Allah'ın hoşnut olacağı bir hayat yaşıyor muyuz? Mevlam için ne yapıyoruz? gibi sorularla kendimizi her an yoklamalı, imanla, inançla severek ibadetlerimizi yapmalıyız. Zira yüceler yücesi rabbimiz de Kuran-ı Kerim'in Yusuf suresi ayet 101'de şöyle buyurmaktadır; "Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat" diyor ya.
Yine Kuran-ı Kerim'in Alimran suresi ayet 193'te; "Ey rabbimiz. Gerçekten biz rabbinize inanın diye insanları imana çağıran davetçiyi işitip hemen imana geldik. Ey Rabbimiz. Bizim günahlarımı bağışla ve kusurlarımızı ört, Canlarımızı da iyilerle beraber al."
Bu ayeti kerimede çağırıcıdan Murad, Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz ve Kuran-ı Kerim'dir. Saygılarımla.