Evet, saygıdeğer okurlarım. İranlı meşhur Mutasavvuf şair Feridüddinattar bir insanın insan olabilmesi için kendini 4 şeyden iyice temizlemesi gerekir.  Birincisi başkalarını incitici sözden ve gıybetten koruması. İkincisi kalbini kıskançlıktan muhafaza etmesi. Üçüncüsü ise midesini haram lokmadan koruması. Dördüncüsü ise hal ve hareketlerini, yani davranışlarını riyadan koruması diye insanlara gayet güzel öğüt veriyor.

Evet, şair yukarıdaki 4 madde ile insanlara ne güzel söz söylüyor. Bir insanın insan olabilmesi için de bu 4 vasıf kafi değil midir? Her dördü de dinimizin ısrarla üzerinde durup yasakladığı değil midir? Ayrıca Feridüddinattar'ın bu zamanları anlatır, ibretlik bir de hikayesi vardır. Şöyle ki, çok sofu geçinen, gururlu ve kibirli birinin yol üzerinde yürüdüğü esnada karşıdan gelen köpeğe elinde olan sopası ile çok şiddetli olarak vurur. Canı yanan köpek hikaye bu ya, bir hayli bağırıp sızlandıktan sonra kırılan ayağını göstermek ve şikayetini bildirmek için Kadı'ya gider. Ağlayıp sızlayarak yaralı ayağını kadıya gösterir ve kadı efendi şikayetçiyim, hem de kısas isterim der. Onun da eline sopayla vurun ki cezasını çeksin diye feryadı figan eder.

Kadı efendi de derhal köpeğe vuran sofuyu huzuruna çağırıp sorar, Ey vefasız adam. Bu ağzı var dili yok hayvana bu cefayı niçin ettin? Bak ayağını kırmışsın, aciz hale getirmişsin onu deyince, sofu da; Ey kadı efendi. Suç ve kusur benim değildir. O gelip elbiseme süründü, artık o elbisemle namaz kılamam. Bu yüzden ben de sopayla vurdum cevabını verir. Kadı efendi bu cevap karşısında daha da hiddetlenerek köpeğe döner, ve dilersen onun cezasını ben vereyim ya da ne dilersen hükmet. Çünkü gerçekten cezayı hak etmiştir der.

Köpek ise düşünür; Ben onun üzerinde sofu elbisesi görünce Allah dostudur deyip bana zarar vermeyeceğinden emin oldum. Onun üzerindeki selamet elbisesini görünce ona yakın olmak istemiştim. Bana onun yaptığı cefayı kendini bilmeyen insanlar bile yapmadı. Ceza olarak gösteriş için giydiği o selamet ehli hırkayı çıkartsın üstünden. Bu ceza ona kıyamete kadar yeter demiş ve böylece elbiseyi giyip sofu geçinen o kişiye gösteriş olarak üzerinde taşıdığı kibrin, kötülüğün elbisesini çıkartarak en büyük cezayı vermiştir.

Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz de bir hadisinde, Müslüman Müslüman'ın elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. Müslim, İman, 14 diyor ya.

Mümin olmanın temel vasfının insanlara elimizle dilimizle ve dahi bütün azalarımızla zarar vermekten kaçınmak olduğunu öğütler bize. Müslüman kimliğimize sığınarak insanlara her türlü kötülüğü yapmakla sadece kendimizi kandırırız. Allah-u Teala Kuran-ı Kerim'in Mülk suresi ayet 13'te şöyle buyurmaktadır; "Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun, elbette Allah bütün sinelerdekinin künhünü bilir." Bu ayete göre giydiğimiz elbisenin altındaki niyetin yüce yaradan tarafından bilindiğinin delilidir.

Evet, her insanın üzerinde bir giysi var. Bunun kimisi hoşgörü giysisi, kimi tevazu giysisi, kimi sabır, kimi şükür, kimi de takva elbisesi ile dolanır. Hasetten, riyadan, kibirden, gururdan ve şirkten temizlenmiş bir kalp üzerine giyilen çulda atlastan, ipekten değerlidir. Kimi de en değerli kumaştan yapılmış kıskançlık, kibir, riya, isyan elbisesini giyer de farkında olmadan herkese içindeki kötülüğü akıtır durur. Eğer hakiki Müslümanlar isek giydiğimiz elbise bir Müslüman'a yakışır şekilde bir elbise olmalı ve üzerimize tam da oturmalı. Sadece dış görünüşüyle değil de öz değerlerimizle de elbisenin içini doldurmalıyız.

Evet, bizi aldatan bizden değildir diye buyurarak bizlere güvenenleri aldatmanın ne kötü sonuçlar doğuracağını gözler önüne seriyor. Yine Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz başkalarının takdirini, beğenisini kazanmak için önce kalbimizi kibirden, riyadan arındırıp pak etmeli. Sonra teksiye olmuş niyetlerimizin üzerine bütün Müslümanların bizden emin olacakları elbiseyi giyinmeliyiz. Yoksa yukarıdaki köpeğe zulmeden sofunun başına geldiği bizim de üzerimizden göstermelik giydiğimiz o elbiseyi çıkaracakta elbet biri olur.

Evet, mülk suresinin 14. ayetinde Allah şöyle buyuruyor; "Yaradan hiç bilmez olur mu? O her şeyi inceden inceye bilen, hiç bir şey kendisine gizli kalmayandır." Evet, yaratılanın yaratandan bir şey gizlemesi mümkün değildir. Mahlukta her hangi bir hadise olur da onu yaratan Halik bilmez mi? Elbette bilir. Allah insanın gizli aşikar bütün yaptıklarını ve yapacaklarını, amellerini ve niyetlerini bütün ayrıntıları ile bilir de ona göre lütfünün de cezasını da verir. Onun içindir ki insan aklını başına almalı. Allah-u Teala'nın hoşnut olduğu amelleri yapmalı. O çılgın ateş azabından korunmalıdır ve Allah'ın vaat ettiği o güzel büyük ecir ve mağfirete erişmelidir. Saygılarımla.