Cümle akli ve şerii ilimlerde uğraşmaktaydım. Hem çok da talebelerim vardı. Kendi kendime şöyle bir düşündüm ve görmüş oldum ki çeşitli belalarla sarılmışım. Evvela ilimdeki niyetimi düşündüm. Halis Allah rızası için olmayarak ancak makam sevdaları ve şöhretlerle karışık buldum. Şöyle bir düşünceye varıp anladım ki Allah muhafaza helak sahilindeyim, hem de uçurumun kenarındayım.

Kendi kendime ey gazali, haydi çabuk ol, ömründen çok az kaldı, kazandığın ilim gerçeğe geçmez ise ancak bir aldatmacadan ibarettir. Eğer gereksiz alakaları kesmez isen ve engelleri kaldırmaz isen senin sonun hüsran (aldanmak, helak olmak, sapıtmak) olacak dedim.

O anda şöyle bir hal oldu. Dünya ve dünyacılardan kaçacaksın. Aynı zamanda da dünya arzuları ve istekleri ile ahret arzu ve istekleri arasında hayret (şaşırmak) vadisinde bir seneye yakın çok şaşkın, feryadı figan ederek ağladım. Hem de devasız bir derde ve çaresiz bir derde düçar olan bir şahıs gibi Allah Zülcelal Hazretlerine yanarak yalvararak ve hem de ağlayıp sızlayarak iltica ve tazarruda bulundum. İşte o anda Kuran-ı Kerim’in Neml Suresi ayet 62’de; Sıkıntıya düşen kimseye kendine dua ettiği zaman ona icabet edip fenalığını giderip ve kaldırır” buyrulduğunu gördüm.

İşte bu ayeti kerimedeki sıkıntıya düşen bir kimse bana kalben yana yakıla ağlayarak içtenlikle dua ettiği zaman bende onun duasını kabul edip üzerinde bulunan fenalığı kaldırırım. Buyrulduğu gibi çok şükür Allah-u Teala duamı kabul buyurarak kalbimi uyandırdı. Kalbimden mal, makam, şöhret, arzu ve isteği kaldırıldı. Hepsinden de çok şükür yüz çevirdim.

İşte bundan sonra zikir, namaz, oruç, uzlet, halvet, mücahede, riyazet, nefsin teskiyesi (temizlenmek, arınmak) ve ahlakın mükemmelleşmesi ile meşhur oldum. İlmi yakinle bildim ki Allah’a kavuşanlar ve hem de hidayete erenler tasavvuf ehli olan kimselerdir. En güzel ahlakta onlardadır. Hem şunu da açıkça ifade edebilirim ki onların zahir ve batınındaki haller Peygamberlik nurundan alınmıştır. Bu dünyada Peygamberlik nurundan ötesinde de bir nur yoktur.

Allah Resulü (S.A.V.) Efendimiz de buyuruyor ki; “Kim ilmini artırır da ona müsavi olarak dünyada Zühtü takvasını artırmazsa o ancak Allah’a olan uzaklığını artırmıştır.”

Mevlana Celalettin Rumi Hazretleri de; “İrfan ehli olmayanların yani ameli Salih işlemeyenlerin hikmetli sözü ödünç alınmış süslü bir elbiseye benzetir ya.”

Resulullah (S.A.V.) Efendimiz de bir hadisinde; “İçine nur giren kalp açılır ve genişler” beyanı üzerine bunun alameti nedir? Diye sorana Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de; “Fani Dünyadan uzaklaşmak ebedi olan ahret yurduna gönül vermek ve gelmeden evvel ölüme hazırlanmaktır” buyurmuştur.

Sahabeden Zeyd Bin Harise R.A.; “Dünyanın nefsani arzularından el etek çekince gündüzlerim susuz, gecelerim uykusuz hale geldi. Rabbimin arşını açıkça görür gibi oldum. Birbirini ziyaret ehli ile yekdiğerine düşman kesilen Cehennem ehlini görür gibiyim” demiştir.

Sehl Bin Abdullah’a sormuşlar; Sufi nedir?

“Kalbi Allah-u Teala ile dolan kaderi sefa haline getiren altın ile toprağı eşit gören zattır diye tarif etmiştir.

Yine Allah’u Teala Kuran-ı Kerim’in ala suresinin 14. Ayetinde; “Doğrusu felah buldu. Temizlenen ve rabbinin ismini anıpta namaz kılan, vaaz ve nasihati dinleyip temizlenen, kalbini şirkten ve kötü ahlaktan, bedeninin maddi manevi pisliklerden temizleyip iman ve ihlas ile paklanan, abdest alıp namaz kılan ve zekatını veren, Allah huzurunda temize çıkmak için çalışan elbette muradına ermiştir.”

Yine Ala suresi 16. Ayetinde; “Fakat siz dünya hayatını seviyorsunuz, tercih ediyorsunuz” demekle de yani siz gafil insanlar o ebedi felahı her şeye tercih edeceğiniz yerde, geçici dünya zevklerine dalıp gidiyorsunuz diyor.

Yine ala Suresinin 17. Ayeti kerimesinde; “Halbuki ahret daha hayırlı ve daha devamlıdır” Akıllı olanlar elbette geçiciyi değil, devamlılığı tercih edecektir. Hakiki mümin dünya hayatında kalmak değil, elemlerinden kurtulup Allah Zülcelal Hazretlerinin rızasına kavuşmak için çalışır çabalar.

İmamı Gazali Hasretlerinden bası nasihatlar.

1-Allah’ın verdiği nimetleri onun yolunda harcamak şükürdür. Sevmediği yerde harcamak küfrani nimettir.

2-Bela ancak günah ve küfürdedir. Musubetler asıl bela değildir. İçinde senin bilmediği hayırlar vardır.

3-Bir sözü söyleyeceğin zaman düşün. Eğer söylemediğin zaman mesul olacaksan söyle, aksi halde sus.

4-Akıllı olan kimse nefsine demelidir ki, benim sermayem yalnız ömrümdür. Çıkan nefesin geri gelmesi mümkün değildir. Nefesler sayılıdır, azalmaktadır. O halde gününü istikamet üzere kullanmamaktan daha büyük zarar olur mu? Yarın ölecekmiş gibi azalarını haramdan koru. Uyanık ol (sonra tövbe ederim, ameli Salih işlerim) dersen düşün ki ölüm daha evvel gelebilir. Pişman olur kalırsın. Şunu da unutma ki, yarın tövbe etmeyi bugün tövbe etmekten daha kolay zannediyorsan çok yanılıyorsun. Bunu da bilmiş olasın.

5-Bir kimsenin ticareti ahret ticaretine mani oluyorsa o kimse bedbahtır. Zavallıdır. Bu bir çömlek için altın kupa verene benzer.

6-İnsanın dış yüzü itibariyle bilinmez. Bir meçhuldür. Gerçek kimliğini ancak huyu, seciyesi ve tabiatı ortaya koyar. İnsan dış görünüşü olarak istediği kadar kendini gizlesin, bir gün iç yüzü kendini ele verir. Nasıl dış görünüşümüzü kavramak için bir aynaya muhtaç isek, iç alemimizi karakterimizi huy ve temayüllerimizi teşhis ve gerektiği şekilde tedavi için de bir velinin feyz ve telkinlerine, yani bizi terbiye ederek kendimizi iç alemimizle tanıştıracak bir gönül aynasına muhtacız.

Bir insan her halukarda nefis teskiyesi (Temizlenme) ve kalp tavsiyesine çok itina göstermelidir ki nur tecellisi ile gönlümdeki heva ve hevesleri kül edecek olan cemal tecellileri zuhura geçsin. Kuran-ı Kerim’in Ala suresi ayet 14’te; “Doğrusu felah bulup kurtuldu, nefsini teksiye (temizlenmek) eder” diye bizlere açıkça beyan etmiyor mu? Saygılarımla.