Şeyh Ebül Hafs Hazretleri buyurmuşlar ki, Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz zamanında komşusu olan bir Yahudi genci devamlı olarak Müslümanlar arasında olduğunu, ancak bir ara görünmediğini görünce sorar ve çok ağır hasta olduğunu öğrenir.

Bir gün Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz ashabı ile otururken, komşumuz olan Yahudi gencin hasta olduğunu öğrendim. Ashaplarına haydin komşumuz olan o genci ziyarete gidelim der ve toplu halde komşuları olan o Yahudi gencin ziyaretine gider.

Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz çünkü o gencin üzerimizde komşuluk hakkı vardır. Gidip topluca ziyaret edip hal ve hatırını soralım buyururlar ve hep birlikte o delikanlının evine giderler. Hasta ziyaretine geldiklerini söyleyerek yaşlı olan babasından izin isterler. Yaşlı Yahudi Resulullah Efendimizin bu ziyaretinden çok memnun olur. Öyle ya koskoca bir Peygamberin ashabı ile birlikte ve bir gayri Müslim olmalarına rağmen hastasını yoklamaya gelmişti. Bundan daha güzel sevinilecek ne olabilirdi. Oysa kendi arkadaşları ve dindaşları olan Yahudilerin hiç birisi kapısını çalmamış, hal ve hatırını sormamışlardı. Böyle müşkül günlerinde kendilerini yoklamamışlardı. Bu geliş ne fazilet ne büyük bir insanlıktı.

Evet, Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz Yahudi'nin evine ve hastanın bulunduğu odaya girdiklerinde o gencin adeta ölümle pençeleştiğini gördüler. Hasta yaklaşarak hal ve hatırını sordular. İşte o anda genç delikanlı bir anda acılarını sancılarını unutuvermişti. Birden bire kendisine gelmişti. Bu hali müşahede eden Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz, gel şahadet eyle, hakkın varlığını ve birliğini ikrar ile tevhid eyle deyince, hasta olan genç yatağında doğruldu, gözlerini babasına dikti ve hal dili ile ona, babacığım, bana bu fırsatı kaçırtma, izin ver de şahadet edeyim, rahat ve huzura ereyim, hak ve hakikate geleyim, dedi. İşte o anda babası da büyük bir şefkatle cevap verdi, oğlum eğer istiyorsan sana ben asla mani olmam. Resul-u Zişana iman et ve sana yapacağı telkinleri kabul ile tevhidi dilinle söyle ve kalbinle tasdik et, dedi.

Genç adam birden bire ferahlayarak yüzü Yahudi'lerin kıblesi olan Kudüs'e döndü, birden bire seri olarak büyük bir zevkle İslam'ın kıblesi olan Kabetullah'a yöneldi. Cani gönülden EŞHEDÜENLE İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VERESULÜHÜ, ve böylece Kelime-i Şahadeti bitirir bitirmezde ruhunu hakka teslim etti. Yani bu fani dünyadan ahret yurduna irtihal eyledi.

Bu durumdan sonra Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz o delikanlının techiz ve tekfirini deruhde ederek cenazesi yıkandı, kefenlendi, namazı kılındı ve İslam Kabristanlığına götürüldü. Gömülmesi kararlaştırıldı. Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz cenazenin bizzat takibinde mübarek ayak parmaklarının ucuna basarak yürüyorlardı. Ashaptan sebebini soranlara, şöyle hitap etti.; "Gökten o kadar çok melaike inip cenazeye tabi oldular ki ayaklarımı basacak yer bulamıyorum" buyurdular. Ashab-ı Kiram bu kadar çok meleğin bu gencin cenazesinde bulunması için acaba nasıl bir ameli olduğunu sorduklarında Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdular; "Kendisine son nefesinde hidayet ve iman nasip oldu ve son kelamı da halisen, muhlisen kelime-i Tevhid oldu. Meleklerin tahaccumunun sebebi işte budur."

Evet, saygıdeğer okurlarım. Hakka aşık, Resullullah Efendimize sadık, gönülleri yanık Müslümanlar. Ömründe bir defa cani gönülden halisen, muhlisen LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDEN RESULULLAH diyen bu makamlara ve bu yüksek derecelere ererse ömrünü tevhidle geçirenler Allah-u Teala'yı daima zikir ve tesbih eden aşıkların ve sadıkların makamları ve dereceleri nedir? Evet, bunu siz okuyucularıma irfan ve izanına bırakıyorum.

Evet, tam bir ihlasla tevhid edenlere iki cihanda da korku ve üzüntü yoktur. Evet, aşk kılıcını çekip nefis mücadelesinde ihlas ile ALLAH diyenler, dünya ve ahrette en yüksek makamlara ve en yüksek derecelere ererler. Evet, işte bunlar için ölüm korkusu kabir kaygısı ve sorgusu kuşkusu da yoktur. Çünkü ihlas ile Allah-u Teala'yı zikredenler, elbette ahrette mahrum kalmaz. Mahsun da olmaz, mahçupta olmaz ve mahkum da olmaz. Yunus Emre'nin 2 kıta şiiri ile yazıma son veriyorum.

Gelse celalinden cefa,

Yahut cemalinden vefa,

Her ikisi cana sefa,

Narında hoş nurunda hoş.

 

Hoştur bana senden gelen,

Ya taze gül, yahut diken,

Ya hilati, yahut kefen,

Narında hoş, nurunda hoş.

Saygılarımla.