Evet, henüz Peygamberlik gelmeden önce 35 yaşlarında iken herkesin güvenini kazanmış, kendisine (Muhammed-ül Emin) diyorlardı. İşte bütün Mekke müşrikleri Kabe'nin etrafında toplanmışlar oturuyorlarken, elinde bir buhurdanlıklı Kabe'ye ilerleyen bir adamı izliyorlar. Yakan tütsünün güzel kokusu etrafa yayılmıştı. Adam Kabe'ye iyice yaklaşarak elindeki buhurdanlığı Kabe'nin örtüsüne iyice işlemesi için Kabe'nin etrafında dönüyor ve elindeki buhurdanlığı bir aşağı bir yukarı indirip kaldırıyor, Kabe'nin örtüsüne iyice sinmesini istiyordu.

Adamın buhurdanlığı bir aşağı bir yukarı indirip sallarken birdenbire buhurdanlıktan sıçrayan bir kıvılcım, Kabe'nin örtüsünü tutuşturdu ve rüzgarın da tesiriyle alev bütün Kabe'nin örtüsünü kapladı. Ne olduğunu fark ettiklerinde ise iş işten geçmişti. Çünkü bütün alev Kabe'nin örtüsünü sarmıştı.

Tabi bir anda ortalık karıştı. Sağa sola koşuşan insanlar bağıranlar yardım isteyenler fakat bir müddet sonra yangın söndürüldü. telaş ve çırpınma sona erdi ama olan olmuş Kabe büyük ölçüde hasar görmüştü.

Henüz aradan bir kaç hafta geçmişti ki, bu seferde çok şiddetli bir yağmur başladı. Yağmur dinmediği gibi şiddetli yağmaya başladı. Yağmur bir türlü dinmek bilmiyor, aynen bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Herkes evinin kapısından ve penceresinden yağmuru izlerken bir taraftan da sel korkusu kalplerini sarmıştı. Çünkü bu devamlı ve şiddetli yağışın mutlaka bir sel getireceği artık kaçınılmaz olmuştu.

Evet, sonunda korkulan olmuş kısa bir süre önce yangına uğrayıp tahrip olan Kabe, bu sefer de sel sularının altında kaldı. Çokta yaşlı olan Kabe, gerek yangından gerekse sel sularının altında kalarak tamamen yıkıldı. Böylece Kabe'den geriye sadece bir enkaz yığını kaldı.

Evet, Kabe'nin yeniden inşası için şehir meclisi toplanır ve ittifakla şehir meclisinden yeniden inşası kararı alınır. Daha önce gerek yangından gerekse sel tahribi ile bir enkaz yığını haline dönüşen eski Kabe'nin güzelce enkazı temizlenir ve arkasından hemen inşaat başlar. Masraflar bütünüyle şehir halkı katılımı ile karşılanır. Hem de herkes inşaat işinde çalışır. Evet, o zaman henüz 35 yaşlarında olan Hz. Muhammed (S.A.V.) de taş taşıyor, bizzat Kabe'nin yapımına yardım ediyordu.

Evet, nihayet binanın duvarları (hacerül esvedü) yerleştirileceği yüksekliğe kadar örülmüş oldu. Fakat bu sefer de yeni bir sorun gündeme geldi. Hacer-ül Esvedü yerine kim koyacaktı? Evet, işte bu büyük şeref kime nasip olacaktı? Mekke'nin ileri gelen kavimleri arasında anlaşmazlığa düştüler. Çünkü her kabile reisi bu şerefin kendisine ait olduğunu iddia ediyordu. Hem de her kabile bu şerefin kendi kabilesine verilmesini bizzat ısrar ediyordu ve böylece tartışmalar günlerce sürdü. Aynı zamanda her kabile reisi bu şerefi birbirlerine kaptırmamaya kararlı olarak yeminler ediyorlardı. Evet, inşaat yarım kalmış, fakat soruna bir türlü çözüm bulunmuyor ve böylece inşaatta durmuş oluyordu.

Tartışmalar sürerken içlerinden birisi şöyle bir fikir ileri sürdü; "Aklıma şöyle bir fikir geldi. Hiç şüphesiz eminim ki hepiniz de kabul edeceksiniz. Buraya gelecek ilk kişiyi bekleyelim ve onu aynı zamanda da hakem yapalım. Onun fikrini soralım. O ne derse o olsun." Bu teklif herkesin aklına yattı. Herkes bu fikri ittifakla benimseyerek kabul etti. Kimin geleceğini görmek için bütün kavimler ve reisleri beklemeye başladılar.

Evet, beklemede iken bir süre sonra Hz. Muhammed (S.A.V.) göründü ve herkes derin bir nefes aldı. Çünkü onun çok adil hüküm vereceğinden emindiler. Evet, o çok güvenilir, çocukluğundan itibaren herkesin güven ve itimadını kazanmıştı. Henüz daha Peygamberliği gelmeden önce (Muhammed-ül emin) ismini vermişlerdi.

Evet, ona bütün aşiret reislerinin ittifakla almış oldukları son kararı anlattılar. O mübarek zat-ı muhterem efendi de biraz düşündükten sonra şöyle dedi; "Bana bir örtü getirin." Tabi hemen bir örtü getirdiler. Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz örtüyü yere serdi ve Hacer-ül Esvedi üzerine koydu ve bütün kabile reislerini çağırdı. Her birinin örtünün bir tarafından tutmalarını istedi. Böylelikle bütün kabileler Hacer-ül Esvedi taşıma şeref ve onurunu paylaşarak hemsi de memnun oldu. Böylelikle büyük bir dava da önlenmiş oldu.

Taşın konulması gereken yere geldiğinde Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz Hacer-ül Esvedi aldı ve yerine yerleştirdi. Böylece de büyük bir olay önlenmiş oldu. Büyük bir daha halledilerek herkes rahat bir huzura kavuştu ve hepsi de memnuniyetlerini belirterek Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimize teşekkür etti.

Evet, çok huzurlu bir aile yaşantısı toplum içinde saygın bir konumu başarılı bir iş hayatı henüz peygamberliğini öncesinde de (Muhammed-ül Emin) yani her hususta güvenilir Muhammed (S.A.V.) denilirdi. Bu özelliği herkes tarafından bilindiği için uzak yerlere giden kimseler kıymetli eşyalarını ona teslim ve emanet ederlerdi. Hatta kervanın başında onun bulunduğunu bilmek dahi mal sahiplerinin içini rahatlatırdı. Yazıma Mehmet Akif'in bir dörtlüğü ile son veriyorum.

14 asır evvel yine bir böyle geceydi,

Kumdan ayın 14'ü bir öksüz çıkıverdi,

Lakin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler,

Halbuki kaç bin senedir bekleşmedelerdi.

Saygılarımla.