“ Mustafa Kemal’in önderliğinde emperyalist işgalci güçlere karşı 19 Mayıs 1919’da Samsun’dan başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı, 26 Ağustos 1922’de düşmana karşı verilen kararlı ve inançlı amansız mücadeleyle 30 Ağustos’ta zaferle sonuçlandırılmıştır. Bu zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Savaşı ile yurdumuz düşman işgalinden kurtarılmış, ulusumuz özgürlük ve bağımsızlığına kavuşmuştur. Türk Ulusu birlik ve beraberlik anlayışı içerisinde kendisini tarih sahnesinden silmek isteyen emperyalist güçlere gereken dersi vermiş, 30 Ağustos Zaferiyle tüm mazlum uluslara da örnek olmuştur. Hiçbir şekilde bağımsızlık ve özgürlüğünden ödün vermeyeceğini gösteren ulusumuz, sonsuza kadar var olacağını da tüm dünyaya kabul ettirmiştir.

      30 Ağustos Zaferi, ülkemizi parçalamak ve ulusumuzu esaret altına almak isteyen emperyalist devletlere karşı, tüm olanaksızlıklara rağmen kazanılan bir onur ve bağımsızlık mücadelesidir. Bu mücadelenin sonunda özgür, bağımsız, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti`nin temelleri atılmış, toplumu feodalizmin ve gericiliğin baskısından kurtaran devrimler gerçekleştirilmiştir.

       Karar verme ve yönetme yetkisinin tek bir kişinin elinde toplandığı padişahlık sisteminden demokratik bir cumhuriyete giden yol böylece açılmıştır.

      Ancak demokrasiyi amaç değil, kendi ümmetçi anlayışlarını gerçekleştirmek için araç olarak gören zihniyet, bugün ne yazık ki işbaşındadır. Bu zihniyet, emperyalist güçlerin de desteğiyle, emperyalizme karşı verilen büyük mücadelenin sonunda Lozan Antlaşması’yla elde edilen kazanımları işbirliği yaptığı emperyalist güçlerden aldığı destekle pervasızca yok etmeye, Sevr’i yeniden hortlatmaya çalışmaktadır.

      Tarikat-cemaat-siyaset ilişkisinde biat kültürüyle yetişen AKP yöneticileri, bir taraftan demokrasi havarisi kesilirken, diğer taraftan da tek parti iktidarı ve başkanlık sistemiyle padişahlık rejimine özlem duymaktadırlar. Tamamıyla yolsuzluk batağına saplanmış, hukuk tanımaz, baskıcı AKP iktidarı, bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü ve demokrasimizi taçlandıran, aydınlanma devrimimiz Cumhuriyet’in kazanımlarını yok etmek için her türlü çabayı göstermektedir.

      Türkiye’nin etrafı başta Ortadoğu’da Suriye-Irak olmak üzere ateş çemberiyle kuşatılmıştır. Komşularımızla sıfır sorun diye yola çıkan siyasal iktidar, emperyalist güçler ve onların dünyayı paylaşma hırslarının adeta taşeronluğunu yaparak ülkemizi büyük bir savaşın eşiğine getirmiştir. Bugün özgürlüğümüz, bağımsızlığımız, birlik ve bütünlüğümüz büyük bir tehdit altındadır. 7 Haziran 2015 seçimlerinde diktatörlüğün önünü açacak başkanlık sistemi için gerekli oyu alamayanlar, ülkeyi tekrar seçime götürmek ve istedikleri sonucu elde edebilmek için yurdumuzu kan gölüne çevirmişlerdir. Çözüm Süreci adıyla sürdürülen müzakere döneminde PKK’ya her türlü müsamahayı gösteren AKP hükümetinin 7 Haziran sonrasında, cemaat ile yaşadığı ilişkinin benzeri biçimde “kandırıldığını” iddia ederek kanlı senaryosunu devreye soktuğu görülmektedir.

      Türk ulusu Mustafa Kemal’in önderliğinde, 30 Ağustos Zaferi ile sonuçlanan Kurtuluş Savaşı mücadelesini, kendi bağımsızlığını ve özgürlüğünü yok etmek isteyen saldırgan emperyalist güçlere karşı vermiştir. Kendi toprağını ve halkını sömürgeci küresel güçlere karşı savunup Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra “savaşı zorunlu olmadıkça bir cinayet” olarak gören ve             “ Yurtta barış, dünyada barış”  diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün dış politikasından; emperyalist devletlerin taşeronluğunda komşu ülkelerin ulus ve ülke bütünlüğüne kasteden bir politikaya AKP hükümetleri eliyle geçilmiştir.

       Ortadoğu’nun ekonomik kaynaklarını kontrol etmeye yönelen ABD ve AB emperyalizmi, bu amacı gerçekleştirmek için Ortadoğu halklarını birbirine boğazlatmaya ve bölgeyi bir kan gölüne çevirmeye başlamıştır. Ülkemizi yöneten AKP iktidarı da bu saldırgan savaşta emperyalistlerin safında yer almıştır. Milyonlarca göçmen Suriyeli Türkiye’ye gelmiş, yüz binlerce çocuk sağlıklı beslenme ve eğitim görme hakkından yoksun bırakılmış, Türkiye’den gönderilen silahlarla donatılan terör örgütleri ülkemizin her tarafında eylem yapabilecek güce ve hareket kabiliyetine kavuşmuştur.

      Eğitim-İş olarak; ülkemiz üzerinde oynanan senaryonun kimler tarafından yazıldığının ve rollerin kimlere verildiğinin farkındayız. 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda ülkenin bağımsızlığı ve onurlu, özgür bir yaşamın kurulması uğruna canlarını feda eden şehitlerimizi unutmadık, asla da unutturmayacağız.

       Bu duygu ve düşüncelerle ulusumuzun 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı en içten dileklerimizle kutluyor, başta Büyük Önderimiz Atatürk olmak üzere canlarıyla bu toprakları vatan yapan aziz şehitlerimizi bir kez daha saygı ve minnetle anıyoruz.