Allah Z.c. hazretleri KUR’AN-ı Kerim’in hadid suresi ayet 20: (biliniz ki, dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir öğünme mal ve evlatla, birçokluk yarışından ibarettir. Bir yağmur misali gibi ki, onun bitirdiği ot çiftçileri imrendirmiştir. Sonra yeşerir, bir de görürsün ki sararmış ve sonrada bir çer çöp olmuştur. Ahrette ise şiddetli bir azap birde Allah’tan bir marifet ve rıza vardır. Dünya hayatı bir aldanış metanından bir şey değildir.)

Ahret hayatı kazancı için sarf edilmeyen ebedilik âlemi nimetlerinin kazanılmasına vasıta kılınmayan fani hayat, sırf çocukları aldatan ve yorgunluktan başka meyvesi olmayan şu hallerden ibarettir.

Heves edilir, uğraşılır, boğuşulur. Yense de yenilse de netice itibari ile hiçtir. İnsanın vaktini öldürmekten başka bir şeye yaramayan eğlencedir. Zati bir şeref bahşetmeyen ve sadece gafilleri aldatan bir süstür.

Ben filanın oğluyum, benim şunum var, bunun var gibi övünmelerdir. Mal ve evlat sahibi olmada bir çokluk yarışıdır. İşte yalnızca dünya hayatı için yaşayanlarda hayat bundan ibarettir.

SAİD İBNİ CÜBEYİRDEN rivayet olunduğu üzere dünyanın aldanış metaı olması ahret talebinden alıkoyulması yönündendir. Allah’u Teâlâ’nın marifet ve rıtvanına vesile edinilmesi ise ne güzel metadır, ne güzel vesiledir.

Bir hadisi şerifte Allah Resul’ü ( dünya ahret ehline haramdır ahrette dünya ehline haramdır.) buyurdu.

Peygamber efendimizin kızı Hz. Fatıma Rad. Anha babasından bir yardımcı istedi. Çünkü çocukları hasan ve Hüseyin çok hareketliler ve bende zayıfım dedi. başka bir rivayete göre de Hz. Fatıma Rad. Anha el değirmeninde un öğütmekten kuyudan su çekmekten ellerinin yarıldığını beyanla babası Allah Resulü sallallahu aleyhi ve selem efendimizden yardımcı istemiştir. Resullullah efendimiz ise: ehli suffa böyle fakır yaşarken, bedir şehitlerinin yetimleri perişan halde iken, sen nasıl böyle bir istekte bulunursun buyurdu.

Bugün asrın en ağır zulmü altında aç susuz, sığınaksız, barınaksız, yakacaksız inleyen kardeşlerimiz karşısında İslam kardeşliği anlayışımız ıstıraplarına, iştirakimiz, nefsimizden fedakârlık ve ferakatımız ne noktadadır?

Aşımızı kaç gün kaç fakirle paylaştık? Kaç garibin ve hastanın derdine merhem olduk? Kaç muztaribin ızdırabını dindirdik? Kaç bedbine güler yüzümüzle teselli ve neşe verdik? Kaç hidayetsize inanç ve gönül dünyamızı açarak onun kurtuluşu için çırpındık? Biz niçin bu dünya sahnesindeyiz? Gelişimizin esrarını ve gidişimizin macerasını hiç düşüne biliyor muyuz? Bize ikram edilen 24 saatlik günümüzün nimetini bilerek, ne derece bir vicdan muhasebesi yapıyoruz?

Ey yüceler yücesi ALLAH’ıM: sen biz kullarına acıma hissi, merhamet duygusu hakiki aşk ve muhabbetle dolu kullarından eyleyip cümlemize Hz. Peygamber (s.a.v.) izhar duygusundan hisse alabilmeyi nasip ve müyesser eyle. Amin.

Yazımı merhum MEVLANA Celalettini Rumi hazretlerinin sözü ile son veriyorum.

Ey insan dünyadan bir birine zıt iki ses gelir acaba senin kalbin hangisini almaya istidatlıdır.

O seslerden biri Allah’a yaklaşanların hali diğeri ise aldananların halidir.

Bu seslerden birini kabul ettin mi öbürünü duymazsın bile.

Çünkü seven bir kimse sevdiğinin zıttı olan şeylere karşı adeta kör ve sağır olur. Saygılarımla.