İşte o anda kendisine şöyle bir nida geldi.
Ey mescidimin duvarını kirleten köpeği kovan ve o duvarı temizleyip güzelce onaran, benim mescidime, pisliği ve necasetti layık görmeyen kulum. Sen ki benim mescidime pisliği ve necaseti layık görmeyip temizlediğin gibi, ben de rabbin olarak, senin gönül beytine küfür necasetini layık görmedim. Ey kulum bende senin kalbini, şirk ve küfür pisliklerinden temizleyerek iman nuru ile süsledim.
İşte o duymuş olduğu nida üzerine, Allah Zülcelâl hazretlerinin, tevkili süthaneyesin sayesinde, kendisi gayri Müslim iken hemen orada kelimeyi şehadet getirerek, çok kamil bir mümin ve çokta sadık bir Müslüman oldu.
Büyük bir şair de şöyle derya:
Kimine dünyada hiç tasa vermez
Kiminin derdini şöyle bol eyler
Kiminin dünyada hayvan yaratır
Kimini kendi ya muhlis kul eyler
Kimin elin alır arşa çıkarır
Kimin nara yakar kara kul eyler
Kimine bir aba vermez giyesin
Kiminin kalbine adlas çul eyler
Öyledir saygı değer okurlarım, bütün hayır ve iyilikler Allah Zülcelâl hazretleri ininde zail olmaz. Hatta o hayır ve iyiliği yapan kâfir dahi olsa, kendisine iman nasip olur. İman nasip olmayanlar ise o hayır ve iyiliklerinin mükâfatını dünyada muhakkak görürler. Kendilerine iman nasip olmayanların evlatlarına ve ya torunlarına hidayet baş olunur. Çünkü yapılan bütün hayır ve iyilikler fiilen ve hükmen imanın birer şubesidir. Bu imanı dili ile değil de fiili ile açıklamış olur. Ve buda bir gün dili ile ikrarına sebep olabilir. Yeter ki inayeti rabbaniye ye ve tevkifi süthaneye ye erişmiş olsun.
Bunun zıddı ve aksi olarak. Kötülük yapanlar, cami ve meciditlerle etrafını kirletenler insanlara ve bütün yaratılmışlara eziyet edecek davranışlarda bulunanlar, Allah Zülcelâl hazretlerine asi olanlar peygamberimiz(sav) cefa edenler her ne kadar dilleriyle Müslüman olduklarını söyleseler de yaptıkları fiil ve hareketler kâfirlere mahsus fillerden olduğundan bu gibilerin son nefeslerinde imansız gitmelerinden korkulur.
Bir hadisi şerifte peygamber (sav) efendimiz şöyle buyurmaktadır( haya denilen cevherde, imandan bir dal bir budaktır) buyurmuşlardır ya
Cebrail aleyhi selam Allah Zülcelâl hazretlerinin emiri ile, adem aleyhi selama ( üç nur getirdi) ve ey adem dedi. Bu üç nurdan bir akıl 2 iman 3 hay tır. Bu üç nurdan birini seç ve al dedi m âdem aleyhi selam ise ben akılı seçtim ve aldım diğerlerine siz gidiniz dedi. Bu defa iman nuru iman nuruna, var sen işine git dedi çünkü Allahuteala bana akıl nerede olursa benimde orada bulunmamamı emir etti. Mademki âdem akılı seçti ben iman olarak akıldan ayrılmam ben akılın olduğu yerde olurum dedi.
Haya nuru da söz alıp dedi ki, bana da Alla hu Teâlâ sende imanın bulunduğu yerde olacaksın diye emir etti bende haya nuru olarak iman nurundan ayrılamam.
Evet, saygı değer okurlarım şu bir gerçektir ki akıl kimseyse, iman da oradadır. İman kimde ise haya da oradadır. Ve böylece bu üç nurda adam aleyhi selem-a cem olur bir araya gelmiş ve birbirinden ayrılmamışlardır
Şimdi bana şöyle bir sual sorulursa iyi güzelde bu kadar akıllı kafirler var, iman ve haya neden onlarda olmuyor? Denildiğin de. Bende derim ki onların ki tenkitsiz akıldır bu bakımdan, buna akıl dair denilmez. Çünkü faniliğini düşünmeyen ve bakiye asi olan insana akıllı denile bilir mi? Nereden gelip nereye gittiğini idrak edemeyene akılı denilmez. Nereden gelip nereye gittiğini idrak edemeyen, neden ve niçin halk edildiğini bilmeyen akla, akıllı diye bilir misin?
Evet aklın olmadığı yerde iman, ve imanın olmadığı yerde haya bulunmayacağına göre iş de bu insandan bu üç nurdan mahrum bulunmaktadırlar. Saygılarımla.