Yukarıdaki güzel söz, Mevlana Celalettin Rumi Hazretlerinin sözüdür.

Öyle ya diken tohumu ekmek kötü amellerde bulunmak, herkese zararı dokunacak işler yapmaktır. Yeni ve zararlı bir iş meydana getirmek herkesin ayağına batacak üstlerini ve başlarını yırtacak diken dikmek sayılır.

Böyle bir halt edenler yaptıklarının cezasını çekecekleri gibi, ona uyup o işi yapanların münasebetsizliklerinden dolayı da çok ağır Allah Zülcelal Hazretleri tarafından cezalandırılacaklardır.

Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuştur: “Hayra delalet eden o hayrı yapan gibidir. Şerre delalet eden de o şerri yapan gibidir” mealini ifade eder. Yine aynı şekilde diğer hadisi şerifte de Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Her kim iyi bir adet ve usul çıkarırsa, onun ve onunla amel edenlerin ecri (mükafatı) kendisine aittir. Her kim de kötü bir adet ve usul çıkarırsa onun ve onu işleyenlerin günahı kendisine aittir.”

Yani bir kimse ki güzel bir hasene meydana getirirse ondan sevap kazanacağı gibi, onu işleyenlerin amellerinden dolayı da mükafat görecektir. Yine bir şahıs kötü ve zararlı bir habaset (Habislik, kötülük, alçaklık) ortaya koyarsa, ondan ceza göreceği gibi o habaseti yapanların da yaptıklarından dolayı ağır azaba uğrayacaktır.

Bir misal vermek gerekirse, Bilal-i Habeşi (R.A.) bir sabah ezanında ezanı okuduktan sonra essalatuhayrulminennev (namaz uykudan daha hayırlıdır) dedi. Bu okunuşu duyan Resul-ü Ekrem Efendimiz çok beğendi. Bu sözün sabah ezanının ilavesini emir buyurdu ve aynen Bilal-i Habeşi Hazretlerinin bu sünnet-i hasenesi 14 asırdan beri devam ede gelmekte ve Bilal-i Habeşi bu sünnetinden dolayı mükafat aldığı gibi 14 asırdır okuyan ve kıyamete kadar da okunacak olan bu haseneden büyük sevaba nail olacaktır.

Bir başka misalde öbürüne yani şerri ihtas eden Allah nezdinde kötülük olarak kabul edilen bir şeyi ihtas eden. Buna da bir misal vermek gerekirse zamanında Osmanlı vezirlerinden bir şemsi paşa var ki, Üsküdar’da bir cami ve bir Medrese yaptırmıştır. Kendisi isfendiyaroğullarından olan bu adam, Osmanlı’ya olan kinini şöyle almıştır. Kendisi henüz ağalığında Hürrem ve Mihrimah sultanlarla o zamanın sadrazamı Rüstem Paşa’nın kurdukları tuzağa bizzat yardım etmiş, Kanuni’nin veliahtı şehzade Mustafa gibi çok değerli bilgili cesur bir zatın idamını gerçekleşmiştir.

Bilahare de vezir olmuş, aynı zamanda sultan 3. Murat’a musahip (sohbet eden, eskiden büyük makam sahibinin yanında ona münibdeli konuşmaları ile eğlendiren hem de padişahların özel hizmetinde bulunanlar) oldu. Padişah 3. Murat’ı hediye ve takdim diye rüşvete alıştırdı. Bu hal bundan sonra usul haline gelerek padişaha, harem dairesine, sadrazama rüşvet vermek usul halini aldı.

İşte Şemsi Paşa da İsfendiyar beyliğinin kaldırılması intikamını Osmanlı devletinden almak için koyduğu bu kötü usulden bizzat ceza görecektir.

Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bir hadisi şerifinde: “Rüşveti verende, alanda, alana da, arada vasıta olana da lanet etmiştir.” Kuran-ı Kerim’in zilzal suresi 7. Ve 8. Ayetlerinde: “ Her kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onun karşılığını görecektir. Her kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onun karşılığını görecektir.” Saygılarımla.